HZ. AMMAR İBNİ YÂSİR (r.anh) |
- Ammar İbni Yâsir radiyallahu anh
imanda azmin ve sebâtin sembolü bir yigit!.. inancı uğruna gösterdiği
fedakârlıklar, islâm'ın yüceliğinin bir vesikası olan kahraman!... Fedakârlığın
imanın özü olduğunu gösteren ilk şehid çocuğu... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem efendimizin; "Cennet üç kişiye müstaktır. Ali, Ammar ve Selman."
iltifatına mazhar cennetlik bir insan!...
Babası Yâsir, Yemen'li Kahtânî kabilesinin Ans kolundandır. Kaybolan kardeşini
aramak için Mekke'ye geldi. Benî Mahzum kabilesinden Ebû Huzeyfe İbni Mugire'nin
himayesine girdi. Sümeyye adındaki câriyesi ile evlendi. Bu evlilikten Ammar dünyaya
geldi.
Ebu'l-Yekzan künyesiyle anılan Ammar İbni Yâsir, Erkam'ın evinde Suheyb ile birlikte
otuzuncu müslüman olarak islâm'la şereflendi. Kısa bir müddet sonra babası Yâsir
ve annesi Sümeyye hatun da müslüman oldular.
İslâm'ın ilk günleri zorlu günlerdi. İlk müslümanlar da zor zamanı yaşayan
insanlardı. Zira müşrikler islâm'a girenleri tehdit eder, himâyesiz kimseleri de
işkence altında inletirlerdi. Yâsir ailesi bu iniltileri bu acıları gönüllerine
gömen ve müşriklerin en ağır işkencelerine karşı kahramanca direnen yiğitlerdir.
Kalbi kararmış, gözü dönmüş, zâlimler Yâsir ailesine akla-hayale gelmeyecek
cehennemî işkenceler yaptılar. Güneşin en kızgın saatlerinde üçünü birden
çölün kavurucu kumlarına gömdüler. Üzerlerine, derileri kavlatan kor parçası
kayaları koydular. Fakat kalblerinden imanlarını alamadılar.
Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz her gün Yâsir ailesinin yanına
giderdi. Onlara manevî kuvvet, rûhî direnç verirdi. Bir ziyaretinde Ammar (r.a.)
Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimize: "Yâ Rasûlallah işkence son haddine vardı."
dedi: iki Cihan Güneşi Efendimiz de ona: "Sabret ey Ebü'l-Yekzan!... Sabrediniz ey
Yâsir ailesi!.. Size vadedilen yer Cennettir." buyurdu. Onlara yüce hedefler
göstererek acılarına, dertlerine ortak oldu.
-
- Yine birgün Resûl-i Ekrem (s.a)
Efendimiz, Ammar (r.a)'ın yanına uğradı. Ateşle dağlayarak ona azap ettiklerini
gördü. Mübarek eliyle başını sıvazladı ve: "Ya Rab!.. Bu ateşi İbrâhim'e
berd ü selâm buyurduğun gibi Ammar'a da serin ve zararsız eyle." diye dua etti.
Ne dehşet verici, ne yürek dağlayan bir hadise!.. Hangi yürek dayanabilir buna?.. Amma
ilâhî irâde böyle... Kader çerçevesi böyle çizilmiş... Bir mücâdele vermek
gerekiyor... Allah Teâlâ kulunda bu gayreti görmek istiyor... Buyuruyor ki: "Yoksa
Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete
gireceğinizi mi sandınız?" (Al-i imran: 142)
"İnsanlar, imtihandan geçirilmeden sadece iman ettik demeleriyle
bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebût; 2)
Yâsir ailesi gün geçmezdi ki işkenceye tâbi tutulmasın. Müşrikler, Sümeyye hatunu
iki devenin arkasına bağlayarak yerlerde sürüklediler. Ebu Cehil ve avânesi, kamçı
vurarak işkence ettiler. O gün anne ve babası ikisi birden şehadet şerbetini içti.
Tenleri kızgın çölde kaldı. Ruhları ise Cennete uçtu.
İslâm'in ilk şehidleri olarak tarihe geçen Yâsir ailesi kıyamete kadar gelecek
mü'minlere bu davranışlarıyla tükenmeyen bir şeref, bir asâlet bıraktılar.
Ammar (r.a) kendine yapılan zulüm ve cefaya direnmeğe devam etti. Birgün yine ona
aklını kaybedesiye, soluğu kesilinceye, derileri soyuluncaya kadar çok ağır işkence
yaptılar. Putlarını hayır ile yâd etmedikçe bırakmayacaklarını söylediler. O da
ölümden kurtulmak için onların istedikleri şekilde Lât ve Uzza lehinde zarûreten
konuşmak zorunda kaldı. Müşriklerin elinden kurtulur kurtulmaz doğruca Rasûlullah
(s.a) efendimizin huzuruna vardı. Başından geçenleri ağlayarak anlattı. Efendimiz
ona: "Bu sözleri söylerken kalbini nasıl buldun?" diye sordu. O da:
"Kalbimde Allah'a imanda en ufak bir değişiklik olmadı." dedi. Bu cevap
üzerine Efendimiz (s.a): "Ammar'ı başından ayağına kadar iman kapladı. iman
kemiklerine işledi." buyurdu.
Gözyaşlarını mübarek elleriyle sildi. Kalbde iman yerleştikten sonra diliyle
zarûrete binaen söylemenin imana zararı olmadığını hatta yine işkenceye uğrarsa
aynı sözleri söyleyebileceğini ona su âyet-i kerime ile müjde verdi. Meâlen:
"Kalbi imanla dolu olduğu halde inkâra zorlanan müstesna, inandıktan sonra
Allah'ı inkâr edip gönlünü kafirliğe açanlara Allah'ın gazabı vardır. Büyük
azâb da onlar içindir." (Nahl suresi: 106)
O, ilk önce Habeşistan'a daha sonra Medine'ye hicret etti. Resûl-i Ekrem (s.a)
efendimiz onu Huzeyfe İbni Yeman (r.a) ile kardeş ilan etti. Mescid-i Nebevi'nin
inşâsında büyük gayretler gösterdi. İkişer ikişer kerpiç taşıdı. Efendimiz
onu yüzü gözü toz içerisinde görünce: "Vah Ammar!.. Vah Ammar!.. Seni âsî
bir topluluk öldürecek, sen onları cennete, onlar ise seni cehenneme davet
edecekler." buyurdu.
Ammar (r.a) Bedir'den itibaren bütün gazvelerde bulundu. Büyük kahramanlıklar
gösterdi. Yemame savaşında kulağı kopmuş sallanırken o yigitçe savaşmağa devam
etti. Dağılmak üzere olan orduyu: "Ey müslümanlar!.. Cennetten mi
kaçıyorsunuz? Ben Ammar İbni Yâsir'im. Bu tarafa gelin." diye haykırarak
toparladı. Hz. Ömer (r.a) zamanında Kûfe'ye vali olarak gönderildi. Hz. Ali (r.a)
devrinde Cemel ve Sıffin'de 93 yaşlarında çarpışırken şehid düştü. Hz. Ali
(r.a.)'ın kıldırdığı cenaze namazından sonra oraya defnedildi.
- O, uzun boylu, kara yağız, ela gözlü
ve geniş omuzluydu. Son derece sâde ve nezih yaşadı. Hiçbir namazını kazaya
bırakmadı. 62 hadis-i şerif rivâyet etti. Buhari'de geçen bir rivayeti şöyledir:
"Üç şeyi nefsinde toplayan kimse imanın tamamını elde etmiş olur.
-
- 1- Kendi aleyhine de olsa insafı elden
bırakmamak,
- 2- Herkese selâm vermek.
- 3-Fakir iken bile sadaka vermek."
Cenab-ı Hak Ammar İbni Yâsir (r.a)'ın azim ve sebatini bizlere de lutfedip şefaatine
nail eylesin. Amin.
|