- Sa'd b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b.
Abdi Menaf b. Zühre. Babası Malik b. Vuheyb'dir. Malik'in künyesi Ebî Vakkas olup,
Sa'd bu künyeye nisbetle İbn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlüllah
(s.a.s)'ın annesi Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi
Rasûlüllah (s.a.s) ile birleşmektedir. Sa'd'ın annesi Hamene binti Süfyan b.
Ümeyye'dir. Sa'd (r.a), ilk iman edenlerden biridir. Kendisinden yapılan rivayetlere
göre o islâmı üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali
ve Zeyd b. Harise'den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa'd
(r.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o zaman on
yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir Sa'd, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut (t.y), III,
139).
-
- Sa'd (r.a) islâma girişine sebep olan
olayı şöyle anlatır: "Müslüman olmadan önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi
göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına
tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b.
Harise, Ali b. Ebî Talib ve Ebû Bekir'di. Onlara ne kadar zamandan beri burada
olduklarını sorduğumda, onlar; "Bir saat kadardır" dediler.
Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlüllah (s.a.s) gizlice islâm'a davette
bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında rastladım. İkindi namazını kılıyordu.
Orada islâmı kabul ettim. Benden önce bu kimselerden başkası imân etmemişti"
(İbnül-Esir, Üsdül-Gâbe, II, 368).
-
- Sa'd'ın müslüman olduğunu öğrenen
annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu atalarının dinine döndürebilmek için
çareler aramaya başlamıştı. Sa'd'a, eğer girdiği dinden dönmezse, yemeyip
içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa'd, annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden
dönmeyeceğini söyledi. Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve
susuzluktan bayılmıştı. Ayıldığında Sa'd ona; "Senin bin tane canın olsa ve
bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim" demişti. Onun
kararlılığını gören annesi yemininden vazgeçmişti (Üsdül-Gabe, aynı yer). Sa'd
(r.a) annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak
imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine de tabi
olamazdı. Sa'd (r.a) ve benzerlerinin karşılaşacağı bu gibi durumları çözümlemek
ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi göndermişti:
"Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak
koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara
iyi davran..." (Lokman, 31 / 15).
-
- Sa'd (r.a), Medine'ye hicrete kadar
Mekke'de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler tarafından uğradıkları bütün
saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte Mekke dönemi boyunca muhatab
olduğu muhakkaktır. Mekke'de müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin
olmak için ibâdetlerini gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı. Bir gün Sa'd (r.a)
arkadaşlarıyla birlikte ibâdet ederlerken müşriklerden bir grup onlara sataşarak
islâmla alay etmişler ve onlara saldırmışlardı. Sa'd eline geçirdiği bir deve
sırt kemiğini alıp müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak
kanlar içerisinde bırakmıştı. İşte islâm'da Allah için ilk akıtılan kan budur
(Üsdü'l-Gâbe, II, 367).
-
- Sa'd (r.a) kardeşi Ümeyr (r.a) ile
Medine'ye hicret ettiği zaman, kan davası yüzünden Mekke'den kaçıp buraya
yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe'nin evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat
olayında Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd'ı Mus'ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka
bir rivayete göre de kardeş ilân edildiği kimse Sa'd b. Mu'az'dır (İbn Sa'd, a.g.e.,
III, 139-140).
-
- Medine'ye hicretle birlikte islâm
devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere karşı askerî faaliyetler başlamıştı.
Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu.
İlk seriyye, Hicretin yedinci ayında Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz
kişiden oluşan Hz. Hamza komutasındaki seriyyedir. Sa'd (r.a)'da bu ilk askerî
birliğe katılanlardandır (İbn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris
komutasında gönderilen seriyye Kureyş kervanıyla karşılaştığında ilk oku Sad b.
Ebi Vakkas (r.a) atarak çatışmayı başlatmıştı. Mekke'de Allah yolunda ilk kan
akıtan kimse olma şerefi Sa'd (r.a)'a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma
şerefi de böylece ona nasip olmuştur. Sa'd (r.a) şöyle demektedir: "Araplardan
Allah yolunda ilk ok atan kimse benim" (İbn Sa'd, aynı yer).
-
- Aynı yılın Zilkade ayında
Rasûlüllah (s.a.s), Sa'd b. Ebi Vakkas'ı yirmi kişilik bir askerî birliğe komutan
tayin ederek el-Harrar mevkiine göndermişti. Bu seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait
kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için,
bir çatışma çıkmamıştı. Rasûlüllah (s.a.s), sadece seriyyeler göndermekle
yetinmiyor, bizzat ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan
ve II. Hicrî yılın Rebiu'l-Evvel ayında gerçekleştirilen Buvat gazvesinde, ordu
sancağını Sa'd taşımaktaydı (Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407). Peşinden
tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasındaki Nahle mevkiine keşif maksadıyla
gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'ın bütün
cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.
- Bedir savaşında müşrik süvari
birliğinin komutanı olan Sa'id b. el-As'ı öldürüp kılıcını Rasûlüllah
(s.a.s)'e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin dağıtılışında
Sa'd'a vermişti.
-
- Uhud savaşında, müşriklerin
üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanların paniğe kapılarak dağıldığı
esnada Rasûlüllah (s.a.s)'ın yanından ayrılmayıp gövdelerini siper ederek onu
korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) idi. O, cesaretinden
hiç bir şey kaybetmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa'd (r.a) ok atmakta mahirdi ve
hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (s.a.s) ona ok veriyor ve şöyle diyordu:
"At Sa'd Anam babam sana feda olsun " (Müslim, Fezâilü's-Sahabe, 5; İbn
Sa'd, a.g.e., III,141; İbnül-Esîr, el-Kâmil,)i't-Tarih, Beyrut 1979, II, 155).
Rasûlüllah (s.a.s), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden bu kelimeleri, ana ve
babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için kullanmamıştır (İbn Sa'd,
aynı yer).
-
- Sa'd (r.a)'ın Uhud günü gördüğü
hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten çok büyüktü. Onun bu günde tek
başına bin ok attığı rivayet edilmektedir (Üsdül-Gâbe, II, 367).
- O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin
fethi ve diğer gazvelerin tamamına katılmıştır (İbn Sa'd, a.g.e., 111, 142).
-
- Rasûlüllah (s.a.s)'ın vefatından
sonra Hz. Ebu Bekir (r.a)'a bey'at eden Sa'd (r.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak
devlet idaresinde görevler almıştır. Bu dönemde onun en önemli görevlerinden
birisi, asrın emperyalist süper güçlerinden birisi olan İran İmparatorluğunu
çökerten Kadisiye ordusunun kumandanlığıdır.
-
- Bizansa yönelik askerî faaliyetler
sürerken, İran topraklarına da seferler yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (r.a) döneminde
İranlıların elinde olan Irak'ın büyük bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (r.a)
iş başına geçtiği zaman İran'a karşı kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer
düzenlenmesi için çalışmalara başladı. Yapılan istişareler sonucunda Sa'd b. Ebî
Vakkas'ın hazırlanan orduya komutan tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin
kabilelerinden zekât toplamak için bu bölgede bulunan Sa'd, Medine'ye çağrılarak
ordu ona teslim edildi. Sa'd ordusuyla Irak'a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye
mevkiinde kârargah kurdu. İran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü
komutanı Rüstem'i görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve
İran toprakları islâm tebliğine açılmıştı. Sa'd hasta olduğu için bizzat
savaşa iştirak edememiş ve yüksekçe bir yerden, savaşan orduyu idare etmişti.
Kadisiye, islâm ordularının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak
tarihe geçmiştir.
-
- Daha sonra Sa'd (r.a), Celula'ya
yönelmiş ve burasını fethetmişti (H 16). Celula'nın fethi bölgede büyük bir
ihtida hareketini de peşinden getirmişti. Daha sonra İran İmparatorluk merkezi olan
Medâin iki aylık bir kuşatmadan sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele
geçmiş ve Kisra III. Yezducerd buradan Hulvan'a kaçmıştı. Sa'd b. Ebi Vakkas, bir
ordu göndererek sulh yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise İsfahan bölgesine
kaçarak orada tutunmaya çalışmıştır.
-
- Sa'd (r.a), Medâin'e yerleşerek,
fethedilen toprakların idarî yapısını oluşturmaya çalıştı. Medâin'in havası,
askerlerin sıhhatini olumsuz yönde etkilediği için, Hz. Ömer (r.a)'in onayı
alınarak yerleşime ve ordunun askerî stratejisine uygun bir konumda olan Küfe,
ordugâh şehir haline getirildi. Sa'd bölge valisi olarak Kûfe'de üç buçuk yıl
kalmıştır. O, tekrar toparlanıp kaybettikleri yerleri geri almak için hazırlıklara
girişen İranlıların hareketlerini takip ediyor ve gerekli askerî önlemleri almaya
çalışıyordu. Ancak tam bu sıralarda Kûfe'de bir topluluk, Hz. Sa'd'ı ganimetleri
adil dağıtmadığı ve gaza işlerinde gevşek davrandığı yolunda iddialarla Hz.
Ömer (r.a)'a şikayet etti. Ayrıca onun namaz kıldırış tarzını da
beğenmiyorlardı. Hz. Ömer (r.a) meseleyi inceletmiş; yapılan şikayetlerin asılsız
olduğunu anlamış olmakla birlikte, maslahatı gözeterek onu geri çağırmıştı
(Asr-ı Saadet, I, 432 vd.).
-
- Hz. Ömer (r.a), kendisinden sonra
halife seçimini gerçekleştirmek için altı kişilik bir şûra oluşturmuştu. Sa'd
(r.a) da bunlar arasındaydı. Hz. Ömer (r.a)'in vefatından sonra halife tayini için
müzakereler başladığı zaman Sa'd, Abdurrahman b. Avf lehine adaylıktan çekildiğini
açıklamıştır.
-
- Hz. Osman (r.a), halife seçildigi
zaman; Ömer (r.a)'in vasiyetine uyarak Sa'd'ı Küfe valiliğine tayin etti. Ancak, bu
seferki Küfe valiliği de fazla sürmemiştir. O, hazineden borç olarak almış olduğu
bir miktar parayı geri ödemekte zorluk çekince, hazine emini Abdullah İbn Mes'ud
tarafından Halifeye şikayet edilmiş; bu şikayet üzerine Osman (r.a), onu Küfe
valiliğinden azletmişti. Bunun üzerine Sa'd (r.a) Medine yakınlarındaki Akik
vadisinde bulunan çiftliğindeki evine yerleşmiş ve ziraatle uğraşmaya
başlamıştır.
- Sa'd (r.a), Hz. Osman (r.a)'ın şehid
edilişiyle başlayan fitne ve ihtilaflardan tamamen uzak kalmaya gayret etmiştir. O,
müslümanlar arasında kan dökülmesinden çok rahatsız oluyor ve taraflardan kendisine
gelen teklifleri geri çeviriyordu. O, ümmetin üzerinde anlaştığı bir halife ortaya
çıkıncaya kadar kendisine hiç bir şeyden bahsedilmemesini istemişti. Sa'd (r.a),
gruplar arasında verilen mücadelelerde kimin haklı kimin haksız olduğunun
açıklığa kavuşturulmasının mümkün olmadığını bildiği ve haksız yere bir
müslümanın kanını akıtmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. O, kendisine
gelenlere şöyle diyordu: "Bana, iki gözü, dili ve iki dudağı olan ve şu
kâfirdir, şu mü'mindir diyen bir kılıç getirilinceye kadar asla kimseyle
savaşmam" (İbn Sa'd, a.g.e., III,143; Üsdül-Gâbe, II, 368).
-
- Sa'd (r.a), güçlü bir kişiliğe ve
siyasî destege sahip olduğu halde, riyaset çekişmelerinin içine girmekten ömrünün
son günlerine kadar kaçınmıştır. Oğlu Ömer ve kardeşinin oğlu Haşim gidip ona;
"Yüz bin kılıç sahibi var ki, hepsi seni hilafet için en liyakatli adam
tanıyor" dediklerinde onun buna verdiği cevap şu olmuştu:
- "Bu sizin yüz bin kılıcınızdan
daha kuvvetli tek bir kılıç, mü'mine çekilince onu kesmeyen, kâfire karşı
sıyrılınca onu kesen kılıçtır" (Asrı Saadet, I, 436). Onun bu anlamlı
sözleri, müslümanların birbirlerine zarar vermelerine karşı ne kadar hassas
olduğunu ifade etmektedir.
- Sa'd (r.a), Hicrî 55 yılında ikâmet
etmekte olduğu Medine'nin dışındaki Akik vadisinde vefat etmiştir. Onun vefat tarihi
hakkında, 54 ila 58 tarihleri arasında değişen farklı rivâyetler bulunmaktadır
(Üsdül-Gâbe, II, 369).
-
- Sa'd (r.a)'ın cenazesi Medine'ye on mil
kadar uzaklıkta olan Akik vadisindeki evinden alınarak Medine'ye getirilmiş ve Mescid-i
Nebi de kılınan namazdan sonra, Bâkî mezarlığına defnedilmiştir (İbn Sa'd,
III,148). Cenaze namazını Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır.
Rasûlüllah (s.a.s)'ın zevceleri de namaza iştirak etmişlerdi (Üsdül-Gâbe, aynı
yer).
-
- Sa'd (r.a), vefat edeceğini anladığı
zaman yünden mamül cübbesini getirtmiş ve ölünce onunla kefenlenmesini vasiyet
etmişti. Bunun sebebi olarak, Bedir gününde müşriklerle karşılaştığı zaman onu
giymekte olduğunu ve bundan dolayı bu cübbesini çok sevdiğini söylemiştir
(Üsdül-Gâbe, aynı yer). İbnül Esir'in kaydettiği, Sa'd (r.a)'ın oğlu Âmir'den
nakledilen rivayete göre Sa'd (r.a) Muhacirlerden en son vefat eden kimsedir
(Üsdül-Gâbe, aynı yer).
-
- Sa'd (r.a), Ashabın seçkinlerinden
biri olup sağlığında Cennetle müjdelenen on kişi arasındadır. Yine tarihe şûrâ
olayı olarak geçen ve Hz. Osman (r.a)'ın halife seçilmesini gerçekleştiren Hz. Ömer
(r.a)'in oluşturduğu altı kişilik şûrânın içinde bulunmaktaydı. O, ilk iman eden
bir kaç kişiden biri olarak Mekke döneminin sıkıntılarına Rasûlüllah (s.a.s)'ın
yanından ayrılmayarak gögüs germişti. Kıyamete kadar devam edecek olan cihad
hareketi için, müslümanları taciz eden kâfirlere saldırarak ilk kanı akıtan odur.
Yine Medine döneminin başlarında kâfirlere karşı ilk oku atan kimse olma şerefi de
ona aittir. Sa'd (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'ın bütün gazalarına, katılmış,
Bedir'de büyük yararlılıklar göstermiştir. Allah yolunda, islâm dışı nizamları
yok etmek için canını feda etmeye her zaman hazır olduğunu pratik bir şekilde ortaya
koymuştur. Uhud gününde müslümanlar dağıldığı zaman Rasûlüllah (s.a.s)'ı
canlarını feda etme pahasına sonuna kadar korumaya çalışan bir kaç kişiden biri de
odur. O, müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s)'ı öldürmek için yaptıkları hamleleri,
attığı oklarla sonuçsuz bırakmıştı. İşte Rasûlüllah (s.a.s) bu krıtik anda
onun gösterdiği sebat ve yararlılıktan dolayı onu başka hiç bir kimseyi övmediği
bir şekilde "Ânam babam sana feda olsun, At" (Müslim, Fezailu's-Sahabe, 5)
diyerek övmüş ve bunu defalarca tekrarlamıştı. Ve yine onun için dua ederek şöyle
demişti: "Allahım! Sa'd dua ettiği zaman onun duasını kabul et ". Bu dua
çerçevesinde Sa'd (r.a)'ın yaptığı bütün dualar gerçekleşmekteydi
(Üsdül-Gâbe, II, 366-369; İbn Sa'd, III,139 vd.).
-
- Sa'd (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'ı
korumak ve ona gelebilecek zararları engellemek için sürekli gayret içerisinde
bulunmaktaydı. Aişe (r.an) şöyle anlatmaktadır: "Rasûlüllah (s.a.s) Medine'ye
gelişinde bir gece uyuyamadı ve; "Keşke ashabımdan Salih bir zat bu gece beni
korusa"dedi. Biz bu durumda iken dışarıdan bir silah hışırtısı duyduk.
Rasûlüllah (s.a.s); "Kim o?" dedi. Gelen zat; "Sa'd b. Ebi
Vakkas'ım" karşılığını verdi. Rasûlüllah (s.a.s), ona; "Neden buraya
geldin?" diye sorduğunda Sa'd, şöyle cevap verdi: "İçime Rasûlüllah
(s.a.s) hakkında bir korku düştü de onu korumak için geldim". Bunun üzerine
Rasûlüllah (s.a.s) ona dua etti ve sonra da uyudu" (Müslim, Fedâilu's-Sahabe, 5).
İşte Rasûlüllah (s.a.s)'ın kendisi için duyduğu endişeyi Allah Teâlâ bu seçkin
insanın kalbine ilham etmiş ve onu Rasûlünü korumak için harekete geçirmişti.
Buradan, Sa'd (r.a)'ın, islâm davasını yüceltmek ve düşman güçlerin ona karşı
komplolarını engellemek için o kadar büyük bir özveriyle çalıştığı açıkça
anlaşılmaktadır. Onun Rasûlüllah (s.a.s)'e karşı duyduğu sevginin
sınırsızlığı, Uhud'da olduğu gibi daha sonraları da onu kendi nefsini feda ederek
korumaya sevketmiştir.
-
- Sa'd (r.a), hakkında âyet nazil olan
sahabilerden biri olma şerefine de sahiptir. O, "Benim hakkımda dört âyet nazil
olmuştur" (Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5) demektedir. Bu âyetlerden bir tanesi,
Mekkeli müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s)'den yanındaki, ona iman etmiş güçsüz
kimseleri kovmasını istemeleri üzerine nazil olan, Allah rızasını dileyerek akşam
sabah ona dua eden kimseleri kovma" ayetidir (el-Enam, 6/52; Müslim,
Fedailu's-Sahabe, 5; diğer âyetler şunlardır: el-Enfal, 8/1; Lokman, 31/15; el-Maide,
5/9).
- Sa'd (r.a), devrin putperest-müşrik
süper güçlerinden biri olan İran İmparatorluğunu çökerten ve böylece islâmın
kitlelere tebliği önündeki büyük engellerden birisini ortadan kaldıran islâm
tarihinin en önemli savaşlarından biri olan Kadisiye savaşının komutanıydı. O,
kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getirip, Kisranın saraylarını ve
hazinelerini ele geçirmiş ve yapılacak fetih hareketlerine yeni bir boyut
kazandırmıştı. Böyle güçlü bir askerî yeteneğe ve siyasî güce sahip olmasına
rağmen; bu, onun sade ve zahidâne yaşayışına hiç bir tesirde bulunamamıştı. Her
zaman, ümmetin gerçek temsilcileri olan idarecilerin verdiği görevleri hakkıyla
yerine getirmeye çalışmış, bu görevlerden azledildiği zaman kalbinde hiç bir
eziklik ve kırgınlık hissetmeden köşesine çekilmiştir. Şunu söylemek mümkündür
ki; Sa'd (r.a), islâm binasının sağlam temeller üzerine oturtulmasındaki temel
taşlardan birisidir.
-
- Sa'd (r.a)'dan çok sayıda hadis
rivayet edilmiştir. Ondan, İbn Ömer, İbn Abbas, Cabir b. Semure, Sâib b. Yezid, Aişe
(r.a), Said İbn Müseyyeb, Ebu Osman en-Nehdî, İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, Kays b.
Ebi Hazm ve diğerleri hadis rivayet etmişlerdir. Ayrıca, Amir, Mus'ab, Muhammed,
İbrahim ve Aişe'de babaları olan Sa'd (r.a)'dan hadis rivayetinde bulunmuşlardır
(Üsdül-Gâbe, II, 369). O hadis rivayeti konusunda çok itimat edilenlerden birisidir.
Rasûlüllah (s.a.s)'e atfedilen hadisler hakkında çok titiz ve hassas davranan Hz.
Ömer (r.a)'in oğluna söylediği; "Oğlum, sa'd, Rasûlûllah'dan bir rivayette
bulundu mu, artık o meseleyi bir başkasına sorma" sözü onun bu konudaki
güvenilirliğini açıkça ortaya koymaktadır (Asrı Saadet, I, 437-438). Sa'd (r.a),
orta boylu, güçlü, büyük kafalı, sert elli bir vücud yapısına sahip olup,
sempatik bir kişiliği vardı (Asrı Saadet, I, 440; farklı bir rivayet için bk.
Üsdü'l-Gâbe, II, 368).
-
- Sa'd (r.a), sekiz evlilik yapmış olup;
bu evliliklerinde, on yedisi kız, on yedisi de erkek olmak üzere otuz dört çocuğa
sahip olmuştu (Asr-ı Saadet, I, 441).