Bir kimsenin, Islam esaslarına uymasi için
mükellef olması gerekmektedir. Mükellef, sorumlu olan demektir. Bu
sorumluluk müslüman olmak yani şahadeti söylemek, akıllı olmak
ve bülug çağına ermekle gerçekleşir.
Müslüman olmayan kimse Islamın esaslarıyla
mükellef değildir. O ebedi azab yurdu olan cehenneme doğru yoluna
devam etmektedir.
Yüce Allah'ın akıl nimetini alarak
iyiyi kötüden ayırma yetenegi vermediği kişiler de (deliler ve
akıl hastaları) mükellef değildirler.
Büluğ çağına ermek de kişinin
kendi cinsiyetini ve şahsiyetini anlaması, dolayısıyla, düzgün
hareket etmesi demektir. Bu, erkeklerde oniki ile onbeş, kızlarda
dokuz ile onbeş yaş arasında değişir. Bu yaşlar içinde
ergenlik yaşına gelmemiş bile olsa mükellefiyet başlar.
MÜKELLEFİN GÖREVLERİ
Bir mükellefin bilmesi gereken önemli görevler
vardır. Bunlar bütün ibadetler için geçerli olan kurallardır.
Şimdi sırasıyla öğrenelim:
1- Farz:
Dinimize göre, yapılması hususunda açık
ve kati emirler bulunan vazifelerdir. çoğulu Feraiz; farzlardır.Bunlar
ayet veya kuv'vetli hadislerle belirtilmiş vazifelerdir. Namaz, oruç,
zekat gibi ibadetler böyledir.
Farzlar Farz-ı Ayn ve Farz-ı Kifaye
olarak ikiye ayrılır. Farz-ı Ayn'dan mükellef olan kişilerin
bizzat yapmaları gerekli olan vazifeler anlaşılır. Mesela
namaz kılmak böyledir. Şartlarına haiz herkes bizzat namazı
kılmak zorundadır.
Farz-ı Kifaye ise müslümanlardan bazılarının
yapması ile diğerlerinin üzerinden mesuliyet kalkan farzlardır.
Bunun en güzel misali ceneza namazı kılmaktır ki bazı müslümanların
bu görevi yapmasıyla diğerleri üzerinden mesuliyet kalkar.
Farzları inkar etmek, onları alaya
almak veya küçümsemek küfürdür. Bizim itikadımıza göre farzların
terki küfre götürmez. Namaz kılmayan bir adam kafir sayılmaz. Fakat
namaza inanmaz ve onunla alay ederse kafir olur. Diger ibadetler de böyledir.
Farzlar kulu Allah'a yaklaştıran
ibadetlerdir ki terki neticesinde kalpler kararır ve neticede insan azaba müstehak
olur.Farzları yerine getiren insanlar büyük sevaplar kazanırlar.
2- Vacip:
Farzlar gibi kati delillerle sabit olmamakla
beraber, yine de çok kuvvetli bir delille sabit olan hükümlerdir. Mesela
bayram namazı, vitir namazı kılmak, kurban kesmek vaciptir.
Vacipleri inkar etmek insanı kafir etmese
bile, çok büyük bir günaha sebep olur. Vacibin terkinde azap, yapılmasında
sevap vardır.
Her ibadetin kendi içinde farzları olduğu
gibi vacipleri de vardır. Mesela namazın vacipleri mutlaka yerine
getirilir, terkedilir veya tehir edilirse sehiv secdesi (yanılma secdesi)
yapmak lazımdır.
3- Sünnet:
Sünnet lügatta yol, adet, davranış
gibi manalara gelir.
Islamda ise Sevgili Peygamberimizin farz
olmayarak yaptığı şeylerdir. Bunlar "Sünnet-i Müekkede"
ve "Sünneti gayri müekkede" olarak ikiye ayrılır.
Sünnet-i müekkede Peygamberimizin devamlı
yaptıkları çok az terk ettikleri sünneti, öğle namazının
dört rekatlık ilk sünneti ile iki rekatlık son sünneti, ezan okumak,
kamet getirmek, cemaate devam etmek sünnet-i müekkededir.
Sünnet-i gayri müekkede ise Peygamberimizin
ibadet maksadıyla ara sıra yaptıkları şeylerdir. İkindi
namazının sünneti, yatsı namazının ilk sünneti gibi.
Bunlara devam etmenin sevabı da pek büyüktür.
Aslında Peygamberimizin her hareketi O'nun
sünneti sayılır. Yolu, adeti davranışı bir sünnettir.
Onların hepsini örnek almak samimi bir müslüman olmak için şarttır.
4- Müstehap:
Bir bakima sünnet-i gayr-i müekkede sayılan
müstehap lügatta sevilen, hoşa giden şey manalarına gelir.
Dinimize göre yapılması mutlaka emredilmediği halde yapanların
sevaba erişecekleri işler müstehaptır. Mesela Kuşluk Namazı
kılmak, nafile oruç tutmak gibi Peygamberimiz bu tür ibadetleri zaman
zaman yapmış ve yapılmasının müminlere çok sevap
kazandıracağını bildirmiştir.
Mendup, fazilet, nafile, tatavvu, edep gibi
kelimeler de müstehapla eş anlamlı kelimelerdir.
Müstehapları terkedenler günah işlemiş
sayılmazlar, fakat ziyäde bir sevaptan mahrum kalırlar.
5- Mübah:
Dinimize göre yapılması da, yapılmaması
da caiz olan; yapılması halinde sevap, yapılmaması halinde
de günah olmayan işlere mübah denilir. Yürümek, uyumak, yemek, içmek,
konuşmak gibi işler mübahtır. Ancak bunlar ayrı biçimde
yapıldığı, mesela yalan sözlerle konuşulduğu,
yahut, haram şeylerden yenilip içildiği zaman mübah olmaktan çıkıp
haram olur.
6- Haram:
Dinimize göre yapılması veya kullanılması
kesinlikle yasaklanmış olan şeylerdir. Bu gibi şeylerden kaçmak
insana sevap kazandırır. İşlenmesi ise günah olup, cezayı
gerektirir. Allah'ın haram kıldığı yani nehyettigi (yasakladığı)
bir şeyi helal kabul etmek insanı küfre götürür. İçki, kumar,
zina, hayasızlık, hırsızlık, ana- babaya isyan, namaz kılmamak,
oruç tutmamak gibi şeyler haramdır. Bütün bunları Yüce Allah
insanların hayrı ve iyiligi için haram kılıp, yasaklamıştır.
7- Mekruh:
Yapılması sevilmeyen, kötü görülen,
istenmeyen şeydir. Dinimizde, mekruh denildigi zaman yine, yapılması
istenmeyen nahoş işler anlayışlar. Terkedilmesi mutlaka iyi
görülen bu işler tenzihen mekruh ve tahrimen mekruh diye ikiye ayrılır.
Tenzihen mekruh, helala daha yakın, fakat yine de yapılmaması
gereken işlerdir. Mesela sağ elle sümkürmek tenzihen mekruhlardandır.
Tahrimen mekruh ise harama yakın olan ve
yapılması daha ağır bir cezayı gerektiren işlerdir.
Mesela vacip olan bir ibadeti yapmamak, özürsüz olarak tam güneş
batarken namaz kılmak gibi. Bazi alimlerimiz tahrimen mekruhun haram sayılması
gerektiğini söylemişlerdir.
Her ibadette yapılması mekruh bazı
hareketler vardır. Bu sebeple abdestin, namazın, orucun, haccın
ve zekatın mekruhlarını iyi bilmek ve onlardan kaçınmak
gerekir. Mesela gusul abdesti alması gereken bir kimsenin elini ve ağzını
yıkamadan bir şey yiyip içmesi guslün mekruhlarındandır.
8- Müfsit:
İfsat eden, bozan, meşru bir işi
iptal eden şeye müfsit denilir. Böyle bir hareket bile bile yapılırsa
insanı günaha sokar. Fakat bu, unutularak, yahut hataen yapılırsa
günah sayılmaz.
Mesela namazda konuşmak, oruçlu iken yiyip
içmek bu ibadetleri ifsat eder, bozar. Abdestli birinin vücudundan akan kan da
abdestini bozar.