Amentünün altıncı esası
Kadere, yani hayr ve şerrin Allah'dan geldiğine inanmaktır.
Her şeyi yaratan Allah'dır. İyiliği
ve kötülüğü yaratan O'dur. Fakat asla kullarının kötülük işlemelerini
istemez. Onlara daima iyiliği tavsiye eder. İnsanlar kendilerine
verilen iradelerini iyiye kullanır ve Allah'ın gösterdiği yoldan
giderlerse kurtuluşa ererler. Kullar bu hususta serbesttirler. Bu dünyada
iken iyiliği veya kötülüğü seçmede serbesttirler. Fakat kötülüğü
tercih edip, ahlaksız bir hayat sürenler, haksızlıklarının
hesabını mutlaka vereceklerdir. İyilik yapanlar sevap, kötülük
yapanlar günah kazanırlar. Hayr ve şer Allah'tandır diyerek herşeye
boş vermek tam bir mantıksızlık olur. Evet hayr ve şerri
yaratan Allah'tır. Biz ise irademizi iyi yolda kullanarak hayra ve iyiliğe
erişmeliyiz.
KADER NEDİR?
Kader; Allah'ın ezelden ebede kadar olacak
bütün şeylerin zamanını, yerini, niteliklerini, özelliklerini;
ne şekilde ve ne zamanda olacaklarsa hepsini ezeli, ilmi ile bilip, ilahi
iradesi ile takdir etmesidir. Demek ki Allahu teala olacak bütün şeyleri
ezelde, henüz hiç bir şey yokken bilmekte ve nasıl olacağını
tesbit etmektedir. Her şeyi diledigi gibi takdir eden ve yaratan odur. Buna
kader denilir.
KAZA NEDİR?
Kaza, ezelde Allah tarafından bilinen ve
takdir edilen şeylerin zamanı ve yeri geldiğinde yine ezeldeki
bilgi ve takdire uygun olarak, Allah tarafından yaratılması,
ortaya çıkarılmasıdır. Allah herşeyi ilahi takdirine
uygun olarak yaratır.
Kader ve kazaya iman, hayr veya şer ayrımı
yapmadan her şeyin Allah'ın takdiri ve yaratmasıyla ortaya çıkacağına
iman demektir. Kul, ancak kendi iradesiyle iyi veya kötü işler yapar.
Oysa bütün iyilikleri ve kötülükleri yaratan Allah'tır.
İNSANIN SORUMLULUĞU
Allah insanlara iyiliği veya kötülügü
tercih edebilecek bir akıl vermiş, bununla kullarını sorumlu
tutmuştur. Kul, hiç bir zorlama olmadan hayrı seçmeye, Allah'ı
rızasına uygun bir hayatı yaşamaya çalışmalı,
ezeli ve ebedi olan Allah'ın takdirinin ne oldğunu bilemediği için
O'ndan korkarak ve O'nu severek iyi işler yapmaya çalışmalıdır.
Zira yüce Allah'ın takdir ettiği şey kulun kendi iradesiyle seçtigi
iş ve ameldir. Demek ki Allah kullarının neyi, ne zaman ve nasıl
seçeceğini ezeli ilmiyle bilmiş ve bunu Levh-i Mahfuz'da yazmıştır.
Kul, kendisi için kötü olarak belirlenmiş bütün işlerden Allah'a
sığınmaya çalışmalıdır. Sorumluluğunu
bilmeli, kader ve kazaya iman etmelidir.
Kaderin bir kısmı insanın iradesi
dışındadır. Mesela Allah herkesi birbirinden farklı
yaratmış, kimini sağlam, kimini sakat, kimini kör, kimini topal
olarak var etmiştir. Bu gibi şeyler insan iradesinin dışındadır.
Kör olarak yaratılan bir insana niçin renkleri tanımıyorsun, niçin
beni görmüyorsun denilemez. Belki o köre karşı yardım duygularımızı
kabartmalı ve iyilik elimizi uzatmamız lazımdır. Böyle
davranınca irademizin bu hayrı sebebiyle mükafat kazanırız.
Eğer irademizi aksi şekilde kullanır, karşımızdaki
sakatlarla alay etmeye başlarsak işte o zaman bunun hesabını
Allah'a vermeye hazır oluruz.
İnsanlar gözleri, elleri, dilleri olduğu
için sorumlu değil, ancak kötü şeylere baktıkları, kötü
şeyleri tuttukları ve kötü şeyleri konuştukları için
sorumludurlar.
İSLAM'DA TEVEKKÜL
Bir insan "madem ki Allah her şeyi
takdir etmiş ve o takdire uygun olarak yaratmaktadır, öyleyse her
şeye boş vermeli ve hiç bir tedbire başvurmamalıyız"
dediğinde kaderi kazayı ve Tevekkül'ün ne olduğunu anlamamış
demektir. İnsanın sorumluluğu konusu işlenirken bu mesele
izah edilmiştir. Tevekkül ise bir işte bütün tedbirleri aldıktan
ve bütün çarelere başvurduktan sonra o işi yüceler yücesi Allah'a
havale etmek ve ondan hayr istemekdir. Yani önce devemizi sıkıca bağlayacak
ve sonra Allah'a tevekkül edeceğiz. Gerekli tedbiri almamış,
devesini başıboş bırakmış bir kimse, ben Allah'a
tevekkül ettim derse yanlış konuşmuş olur. Bu, tevekkül
degildir. Üstelik bu sözünden ve davranışından dolayı da
hesap verecektir.
İnsanlar, Allah'ın koyduğu
kanunlara uygun olarak, kendilerine düşen bütün görevleri yerine
getirdikten sonra içinde Allah'a emniyet eder, güvenir ve onu vekil olarak
kabul ederse, hakiki manada tevekkül etmiş sayılırlar. Aksi bir
anlayış yanlıştır.
HAYIR ve ŞER
Hayr, sonuçları itibariyle insana fayda sağlayan
şeydir. Şer ise bunun aksi olup sonuçları itibariyle insana
zararlı olan şeylerdir. Böyle olmakla beraber hayrı ve şerri
yaratan yüce Allah'tır.
Allah'ın hayrı yaratması kolayca
anlaşılmakta, ama şerri yaratması biraz karışık
gibi gelmektedir. Oysa insan şerrin niçin yaratıldığını
da anlamalı ve bu sebeple bile Allah'a şükretmelidir.
Allah, şerri yaratarak, insanlara hayrın
güzelliğini ve değerini göstermiştir. İnsan kötülüklerden
yani şerden uzaklaştığı için Allah'ın rızasına
erişecekdir. Şerler bize hayatın tecrübelerini, şerrin kötü
sonuçlarını ve haksızların çirkinliğini tekrar tekrar
göstermekte ve vicdanımızda iyiliklerin değerini göstermektedir.
RIZIK
Allah kullarının rızkını
verir. Helal veya haram her şey bir rızıktır. Bunu veren
Allah'dır. Ancak Allah haram yiyen kullarını sevmez. Herkes kendi
rızkını yer. Kimse kimsenin rızkını alıp
yiyemez. Çünkü rızık boğazdan geçip, midemize inen şeydir.
Başkalari için hazırlanmış bir yemek, herhangi bir sebeple
bize nasip olmuşsa, "O demek ki bizim rızkımız imiş"
deriz.
ECEL
Yüce Rabbimiz bütün canlıların ölüm
saatlerini bilir. O vakit geldiginde,hiç bir güç onu uzatamaz, durduramaz.
Yeryüzünde herkes eceli ile ölür. Trafik kazasına uğrayıp ölen,
denizde boğulan, bir yırtıcı hayvan tarafından parçalanan,
vurularak öldürülen veya yatağı içinde ölen herkes eceli ile ölmüştür.
Çünkü ecelin vakti değişmez. Bu vakit, yatakta da gelir, yolda da,
yürürken de, dururken de gelir.
Allah kullarına ecellerinden önce iman
etmek veya tövbe etmek imkanı vermiştir. Can boğaza dayandıktan
sonra, yani ecel vakti geldiği sırada yapılan tövbe veya iman
kabul edilmez. Mesela Fravun Kızıl Deniz'de boğulup öleceğini
anlayınca, "Ben Allah'a iman ettim!" diye haykırdı ama
Allah onun imanını kabul etmedi. Çünkü o an, artık bütün ümitler
bitmiş, insan ye's içinde kalmıştır.