İYİLİĞİ EMR KÖTÜLÜĞÜ NEHY
10- Ebu Said el-Hudri
radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle söylediğini
işittim, dedi: - Sizden herhangi biriniz bir kötülük
görürse onu hemen eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle
değiştirsin. Ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin. İmanın en zayıfı da
budur.
İZAHI: Emr-i bi’l ma'ruf ve nehy-i ani’l münker bu ümmete, kitab, sünnet ve
icmâ ile sabit olan bir farzdır. «Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip,
kötülüğü men eden bir cemaat bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.» (Al-i
İmran: 104) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: «Şehidlerin efendisi
Hamza'dır. Ve bir de hükümdarın önünde durup ona iyilikle emrettiği ve
kötülükten menettiği için öldürülen kimsedir.» (Hâkim) «Cihadın en üstünü, zâlim bir
hükümdarın yanında hak sözü söylemektir.» (Ebu Davud) buyurmuştur. Emr-i bi’l maruf ve nehy-i
ani’l münkerin farz-ı ayın ve farz-ı kifâye olduğu yerler vardır. Aile reisinin
hanımı ve çocukları için, bir beldede, bu işi kendisinden başka yapacak kimse
bulunmazsa o kimse için, iyiliği emir ve kötülükten men etmek farz-ı ayındır.
Bu vazifeyi hiç kimse yapmazsa, o beldede özrü bulunmayan bütün müslümanlar
günahkâr olur. Fakat bu vazifeyi yapan ehil kişiler bulunursa diğer müslümanlar
mes'uliyetten kurtulur. Böyle durumlarda emir ve nehiy işi farz-ı kifaye olur.
Bu vazife çok mühim bir iştir. Cemiyetin salâhı ancak iyilikleri emir ve
kötülüklerden men etmekle mümkündür. Asr-ı saadetten beri bütün müslümanlar bu
hususta üzerlerine düşeni yapmışlardır. İlim ve delil gerektiren hususlarda
emir ve nehiy ilim adamlarının ve bizzat bununla vazifeli olanların
işidir.Yapılacak emir, namaz, oruç gibi herkesin bildiği farzlardan; nehiy de,
içki, kumar, zina, fâiz gibi herkesçe malum kötülüklerden olursa, emir ve nehiy
işinde bütün müslümanlar müşterektir. İslâm devlet nizamında emr-i bi’l maruf
ve nehy-i ani’l münker için "hisbe" teşkilatı kurulur ve
"muhtesib"ler tayin edilerek bu çok mühim vazife en mükemmel bir
şekilde ifa edilirdi. Fakat zamanımızda böyle bir teşkilat olmadığı gibi,
meselâ; içki imalat ve satışı, fâiz gibi İslâm’ın haram kıldığı bir çok
hususlar devlet eli ile yapılmaktadır. İşte böyle bir nevi fetret
döneminde ve cahilî düzenlerin hâkim olduğu zamanımızda bütün ehil müslümanlar,
iyilikleri emir ve kötülükleri nehiy hususunda her türlü çabayı göstermeli,
bütün imkânlarını seferber ederek, müslümanların İslâmî vasıf ve özelliklerini
korumaları ve İslâm yolunda çalışmaları için gayret edilmelidir. Bu hususta
bütün müslümanlar kendine düşeni
yapmalıdırlar. Ancak, emri bi’l ma'ruf ve
nehy-i ani’l münker yapacak kimselerin, kaba, haşin, bu işe nefsini karıştıran,
sevilmeyen, müfrit ve aşırı kişilerden olmaması gerekir. Çünkü bu tipler
insanları İslâm'a ısındıracakları yerde İslâm'dan uzaklaştırırlar. Olumsuz
davranışları ile kargaşalara sebep olabilirler. Emir ve nehiy yapacak kimseler,
bilgili, mütevâzı, edepli, merhametli, mutedil, insan psikolojisini bilen
vakur, ciddi ve mehabetli kişilerden olmalıdırlar. Bu vazifeyi yapan kişinin
müessir olabilmesi için, emrettiği şeyi kendisinin de yapması, nehyettiği
şeyden kendisinin de kaçınması en güzel yoldur. Eğer emir ve nehiy ettiği
şeyler kendisinde de mevcutsa, o zaman önce kendi nefsine emir ve nehiy yapıp
ve sonra da aynı şeyleri başkalarına yapmalıdır. "İnsanlara iyiliği
emrediyor da kendinizi unutuyor musunuz?" (Bakara: 44) Zamanımızda emr-i bi’l maruf
ve nehy-i ani’l münker vazifesi aşırı derecede ihmal edilmektedir. Ya can ve
malımıza, ya makam ve mevkîmize veya insanlar arasındaki itibarımıza zarar
vereceği veyahut da emir ve nehiy yapacağımız kişi veya kişileri
gücendireceğimiz endişesi ile bu mühim vazifeyi terk etmekteyiz. Şayet zâlime
mâni olunmaz, kötülükler yaygın hâle gelir ve açıktan yapılırsa, o zaman ilahî
azab, iyi, kötü herkese umumî olarak gelir. "O’nun (Allah ve Rasûlü’nün)
emrine muhalefet edenler ya başlarına bir belâ gelmesinden, ya acıklı bir azaba
düçar olmalarından sakınsınlar" (Nur: 63) Hem dünya ve hem de ukbada
âfiyet ve dinî selâmet isteyenler, Allah'ın rızasını talep edenler, iyilikleri
emir ve kötülüklerden nehiy işine ehemmiyetle sarılmalı ve bu hususta hiçbir
kimsenin kınamasına aldırış etmemeli ve hiç kimseden korkmamalıdır. "Allah
kendi dinine yardım edene, elbette yardım edecektir." (Hac: 40)
"Yoksa insanlar hiç imtihan olunmadan, iman ettik demekle
bırakılacaklarını mı sandılar? Yemin olsun ki biz onlardan öncekileri imtihan
ettik. Elbette Allah doğruları mutlaka ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka
ortaya çıkaracaktır." (Ankebut: 2-3) Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i
ani’l münkeri terkeden ümmetler, bir çok belâ ve musîbete uğramışlar,
felâketten felâkete sürüklenmişler ve ilâhî azaba düçar olmuşlardır. «İsrail oğullarından olup da
küfredenlere, Davud’un da, Meryemoğlu İsa'nın da diliyle lânet olunmuştur.
Bunun sebebi isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi. Onlar işledikleri herhangi
bir fenalıktan birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Hakikat yapmakta devam
ettikleri (o hâl) ne kötü idi.» (Maide
78-79) Emir ve nehiy yapamayışımızın
sebepleri şu hadis-i şerifte ne güzel ifade edilmektedir: «Sizi iki sarhoşluk
sarmıştır: Yaşama sarhoşluğu ve cehâlet sarhoşluğu. Bundan dolayı emr-i bi’l
ma'ruf ve nehy-i ani’l münker yapamıyorsunuz. Kitap ve sünnetle kaim olanlar
ilk muhacir ve ensar gibidirler." (Ebu Naim) Diğer bir hadis-i
şerifte de şöyle buyurulmaktadır:
«Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, ya iyilikleri emreder ve
halkı kötülüklerden alıkoymaya çalışırsınız, yahut Allah'ın üzerinize bir azab
göndermesi yakındır. Sonra Allah'a dua edersiniz de duanız kabul olunmaz.»
(Tirmizi) «İsrailoğullarına (dinî
cihetten) arız olan ilk noksanlık (onlardan) bir adam (günah işleyen) bir adamla karşılaşır da:
"Bana bak! Allah'tan kork, işlemekte bulunduğun şeyi terk et. Zira o sana
helâl değildir" der de daha sonra,
ertesi gün ona aynı hâlinde devam ederken karşı gelir, bu hâl kendisini onunla
yiyip içmekten, oturup kalkmaktan alıkoymazdı. Onlar böyle yaptıkları vakit,
Allah kâlblerini birbirine benzetti» dedi. Sonra şu ayeti okudu: “İsrail
oğullarından olup da küfredenlere, Davud’un da, Meryem oğlu İsa'nın da diliyle
lânet olunmuştur. Bunun sebebi isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi. Onlar,
işledikleri herhangi fenalıktan birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Hakikat
yapmakta devam ettikleri (bu hâl) ne kötü idi. İçlerinden bir çoğunu görürsün
ki (Peygambere ve mü'minlere olan buğzlarından dolayı) kâfirlerle dostluk
ederler. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü (o kötü hareketler) andolsun
ne çirkin şeylerdir. (Çünkü onların kazancı) Allah'ın kendilerine gazab etmesi
ve onların o azab içinde ebedî kalıcı olmalarıdır. Eğer Allah'a, Peygambere ve
ona indirilene iman etmiş olsalardı onları dost edinmezlerdi. Fakat onlardan
bir çoğu, fâsık kimselerdir”. (Maide: 78-81) Bundan sonra Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle devam etti: «Hayır Allah'a yemin olsun ki, ya iyiliği
emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız, zâlimin eli üzerine (elinizi)
tutar(ak zulmüne mâni olur)sunuz ve onu hakka döndürür ve hak üzerinde
tutarsınız.Yahut Allah bazınızın kâlblerini diğerine benzetir de onlara lanet
ettiği gibi, sizi de lanete uğratır.» (Ebu Davud) Ebu Derdâ radıyallahu anh
şöyle der: “İyiliği emretmeli kötülüğü de yaptırmamalısınız! Bunu yapmadığınız
takdirde Allah başınıza büyüklerinize
hürmeti, küçüklerinize merhameti olmayan zâlim bir idareci musallat eder.
İyileriniz dua eder kabul olmaz. Yardım isterler yardım görmezler. Tevbe
ederler makbul olmaz.” Mevzûmuz olan hadis-i şerifte
kötülüğe üç şekilde mâni olunabileceği beyan buyurulmaktadır. Bir müslüman herhangi bir
kötülüğü görünce ona eli ile mâni olmalıdır. Eğer zann-ı galibine göre o
kötülüğe mâni olmak kendisinin veya başka birinin öldürülmesi gibi daha şiddetli
bir münkire sebep olacaksa elle mâni olmaktan vazgeçerek dil ile nasihat etmeli
ve korkutmak sûretiyle kötülüğe mâni olmaya çalışmalıdır. Dil ile söylemek,
nasihat ve tehdit etmek de yine zann-ı galibine göre men etmeye çalıştığı
kötülükten daha büyük kötülüklere sebep olacaksa ve o gelecek kötülüğü
gidermeye gücü de yetmiyecekse o zaman kalbi ile buğzetmelidir. Eğer kötülüğe
başkalarının yardımı ile mâni olunabilecekse, yardım edebilecek kişileri
yardıma çağırıp, kötülüğün önüne geçilmelidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «Benden önce Allah'ın hiçbir
ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o peygamberin ümmetinden havarileri
ve sünnetine tâbi olan ve emrine uyan ashabı olmasın. Kıssa şu ki sonra onların
ardından yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıkları şeyleri yapan bir takım
kötü nesiller meydana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücadele ederse o
mü'mindir. Kim onlara karşı diliyle mücadele ederse o da mü'mindir. Kim onlara
karşı kalbiyle mücadele ederse o da mü'mindir. Ama bunun ötesinde imandan bir
hardal tanesi de yoktur.» buyurmuştur. (Müslim) Kendisine emr-i bi’l ma'ruf
ve nehy-i ani’l münker yapılan kişiler de bunu mülâyemetle karşılamalı ve hatta
teşekkür etmelidir. İnsanın gerçek dostu,
ahiretini mamur etmeye çalışan kimsedir. Bu hâl onun dünyasına zarar verse de.
Kişinin gerçek düşmanı ise, ahiretini zâyî etmeye ve cennet nimetlerinden
mahrum bırakmaya çalışan kimsedir. İsterse bu sebeble ona dünyanın bütün
nimetleri arzolunsun.
|