İŞ EHLİNE VERİLMELİDİR
13- Ebu Hureyre radıyallahu
anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti:
- İş ehlinin gayrına verildiği zaman
kıyameti bekle.
İZAHI: Bir arabî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, kıyametin
alametlerinden sual etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: «Emanet
zâyî edildiği zaman kıyameti bekle» buyurdu. Arabî, «Emanetin zâyî edilmesi
nasıl olur?» diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem «İş ehlinin
gayrine verildiği zaman kıyameti bekle» buyurdular. Hilâfet, valilik, hâkimlik
ve müftülük gibi, ilim, adalet ve kabiliyet isteyen bütün işlerde vazifeyi ehil
olanlara vermek gerekir. Aksi takdirde emanet zâyî edilmiş olur. Devlet reisi
olan zat, vazife başına getireceği bütün amir ve memurları, inceden inceye
tetkik etmeli onların vazifeye ehil olup olmadıklarını tespit ederek layık
olanları iş başına getirmelidir. İş başına gelecek kişiler, ilim, akıl, adalet,
merhamet, hilm, tevazu, ahlâk-ı hâmide sahibi olmakla beraber aldığı va-zifeyi
dirayetle yürütecek kabiliyete de sahip olmalıdır. Aksi takdirde, devlet işleri
sıhhatli yürümez. Milletin işleri zamanında görülmez. İşler bozulur, adâlet
tevzî edilemez. Anarşi ve terör ortalığı kasıp kavurur. Kötüler itibar görüp,
iyiler horlanır. Hz. Ali kerremallahu vechehu Mısır'a vali tayin ettiği Malik
bin Eşter'e yazdığı emirnâmede: "Sakın insanların iyisi ile kötüsü senin
yanında bir olmasın. Zira onları böylece eşit görmek bir taraftan iyileri,
iyilikten soğuturken, kötülerin de fenalığa olan meylinde onlara cesaret
verir." demiştir Ya, zâlim, ahlâksız zorbalar,
kaba, haşin, bön ve anlayışsız cahiller, ilim ve hikmet ehli, ahlâk ve fazilet
sahibi insanlara tercih edilirse durum ne olur? O memlekette huzur, kardeşlik
ve adalet tesis edilebilir mi? Böyle bir idare ancak zâlim olur ve milletin
gerçek evlatları ise mazlum. Hz. Ömer radıyallahu anh
tayin ettiği valiler içerisinde münafık olup olmadığını Huzeyfe radıyallahu
anhe sorar. O da valilerden birinin "münafık" olduğunu söyler. Fakat
münafıkların adları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından kendisine
bir sır olarak tevdi edildiği için valinin adını açıklamaz. Bunun üzerine Hz.
Ömer radıyallahu anh, bütün valilerin durumlarını, gözden geçirdi ve nihayet
biri üzerinde "münafık" olduğuna dair kanaat hasıl oldu. Ve vazifeden
aldı. Sonra Hz. Huzeyfe radıyallahu anhe isabet edip etmediği hususunu sordu.
Ondan isabet ettiğine dair cevap alınca Allah'a şükretti. Devlet ve millet işleri, devlet reisine bir
emanettir. Bu emanetin muhafazası ise, işleri tam bir adaletle, kimseye
zulmetmeden, sürüncemede bırakmadan İslâm ahkâmına göre yürütmek ve vazifeyi
ehli olan müslümanlara vermekle mümkündür. İslâm'ın dışındaki bütün sistemler adı ne olursa olsun
zulüm sistemleridir. Bu gibi sistemlere arka
çıkmak, yardımcı olmak ve gücü yetenlerin sükût etmesi de zulümdür ve zulme
ortak olmaktır. Kaldı ki İslâm'ın hâkim olduğu dönemlerde bile, halka zulmeden,
haksızlık eden idareciler, âlimler tarafından çok acı bir şekilde ikaz
edilmişlerdir. Süfyan-ı Sevri'nin, zamanın Abbasi Halifesi Harun-u Reşid'e
yazdığı şu mektubu dikkat ve ibretle okuyalım. «Bismillahirrahmanirrahim.
Allah’ın günahkâr kulu Süfyan bin Sa'd el- Münziri's-Sevri'den, emellerle
mağrur, imanın tadı kalbinden silinmiş kul Harun'ur-Reşid'e... Benim yanımda, sevgin,
muhabbetin, yerin kalmadı. Beni, Beytülmal'deki haksız tasarruflarına, yazdığın
mektupla şahit tutmak istiyorsun. Fakat ben ve mektubunu okuyan arkadaşlarım,
kıyamette Allah'ın huzurunda senin aleyhine şahitlik edeceğiz. Ya Harun! Müslümanların
rızası olmadığı hâlde Beytülmal'e hücum ettin. Buna müellefetü'l-kulub, zekât
toplayan âmiller, Allah yo-lunda cihad edenler, yolda kalmış olanlar, Kur'an
hafızları, ilim erbabı, dul kadınlar ve yetimler rıza gösterdiler mi? Yoksa
idaren altındaki diğer insanlar mı razı oldu? Kendini bu soruların cevabına
hazırla. Şunu iyi bil ki bir gün adil-i mutlak bir hâkimin huzurunda hesap
vereceksin. Sen ruhundan ilim, zühd, Kur’an-ı Kerim ve iyilerle beraber
oturmanın tadını silmiş, zâlim olmuş ve zâlimlere lider olmayı seçmişsin. Ey
Harun! Tahta oturdun ve ipeği giydin. Kapına diktiğin zâlim askerlerinle
insanlara zulmettin. Allah’ın emri ile bir münadî: "Ey zâlimler ve
karıları! Ey zâlimler ve yardımcıları haşrolun, hesaba hazırlanın!" dediği
zaman, sen ve etrafındaki zâlimler kollarınız boyunlarınıza bağlı olarak Allah'ın huzuruna çıktığınızda
senin hasenatın başkasının mizanına, başkasının seyyiatı senin mizanına konduğu
zaman günahların artacak, başına gelen belâ daha büyüyecek, daralacak ve
boğulacak hâle geleceksin. Fakat kimse seni kurtaramayacak. Cehenneme giderken
de yine zâlimlerin lideri olacaksın. Ey Harun! Vasiyetimi ezberle, nasihatime
kulak ver. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ümmetine yaptığı muameleyi iyi düşün. Sen de
o ümmete iyi davranmaya çalış. Şunu iyi bil ki hilâfet bir gün elinden
gidecektir. Dünya zaten böyledir. İnsanlar devamlı olarak yok olup giderler.
İyi azıklanan faydalanır. Kötüler ise dünya ve ahiretini kaybeder. Ben seni her
ikisini de kaybetmiş görüyorum. Sakın bana bir daha mektup yazma, cevap vermem.
Selâm.» Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «Sizin âmirleriniz en hayırlılarınız, zenginleriniz cömertleriniz
olunca, işleriniz de aranızda istişare ile yapılınca, sizin için yerin üstü
yerin altından daha hayırlıdır. Fakat âmirleriniz en kötüleriniz, zenginleriniz
de cimrileriniz olunca, işleriniz ise kadınlarınızın emir ve idaresinde
bulununca, o zaman yerin altı, sizin için yerin üstünden daha hayırlıdır»
buyurur. (Tirmizi.) Görülüyor ki, milletin huzur
ve sükuna ermesi, insanca ve İslâmca yaşaması, hakkın üstün kılınıp batılın yok
olması, din, can, mal, akıl ve nesil emniyetinin sağlanması için, en küçüğünden
en büyüğüne kadar, bütün devlet hizmetlerini liyâkatlı, kabiliyetli, ehli namus
insanlara tevdi etmek gerekmektedir. İş başına getirilecek kişinin
ahlâk-ı hâmide ve fazilet erbabı olmasına dikkat etmekle beraber, o vazifenin
üstesinden gelebilecek, liyakat, beceri ve kabiliyete de sahip olmasına azamî
derecede itina gösterilmelidir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
takva ve verada çok üstün ve sahabenin ileri gelenlerinden Ebu Zerr Gıfarî
radıyallahu anh, kendisinden valilik talep edince: «Ya Eba Zerr! Sen zayıfsın.
Bu valilik bir emanettir. Gerçekten kıyamet gününde o, kepazelik ve pişmanlıktır.
Yalnız onu hakkı ile alarak o hususta üzerine düşeni yapan müstesna»
buyurdular. (Müslim) Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem Mekke'yi fethetmiş, Kâbe'yi tavaf ettikten sonra Kâbe'nin içinde
namaz kılmak istemişti. Fakat Kâbe'ye bakan Osman bin Talha kapıyı
kilitleyerek, anahtarı vermek istememiş ve «Senin peygamber olduğunu bilseydim,
onu verirdim» demişti. Hz. Ali kerremallahu vechehu anahtarı ondan zorla aldı
ve kapıyı açtı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri girip iki rekat
namaz kıldı ve dışarı çıktı. Hz.Abbas radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellemden Kâbe anahtarını, Kâbe bakıcılığı hizmetini kendisine
vermesini istedi. Bunun üzerine, «Gerçekten Allah size emanetleri ehil olanlara
vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi
emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi
işitici, her şeyi görücüdür» (Nisa:58) ayet-i kerimesi nazil oldu. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem de Kâbe bakıcılığını ve Kâbe anahtarını yine Osman
bin Talha'ya verdi. Bu olay Osman bin Talha'nın müslüman olmasına sebep oldu.
|