KİŞİYE YETEN GÜNAH

 

 

 

24- Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin'in şöyle buyurduğunu söyledi:

- Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak kâfidir.

İZAHI: İnsan, konuşup, sohbet ettiği, düşüp kalktığı, alış-veriş yaptığı veya çeşitli sebeplerle beraber bulunduğu kimselerden birçok şey işitir. Bu işittiği şeyler doğru olabileceği gibi yalan yanlış ve hatta iftiraya kadar varan haberler de olabilir. Onun için kişinin her işittiğini, hiç araştırmadan, tahlil etmeden aktarması caiz değildir. Çünkü işittikleri arasında yalan söz ve haberler varsa, onları başkasına aktarmakla kendisi de yalan söylemiş olur. Yalan söylemek ise haramdır.

Yalan: Bir şeyin hakikatının hilafını haber vermek demektir.

Diğer bir husus da şudur. İşittiğini aynen muhafaza edebilen insan çok azdır. Onun için pek çok insan, işittiklerini naklederken kendisinden de bir şeyler ilâve ederler. Ve bu ilâve ettikleri sözlerle de haberin aslını değiştirebilir, yalan haberlerin yayılmasına ve fitneye sebep olabilirler. Her işitilen sözü anlatmak mahzurlu olduğu gibi, her işitilen habere göre hareket etmek de doğru değildir. Her iki hâlde de işitilen haberin doğru olup olmadığını araştırmak gerekir. Aksi takdirde  tamiri mümkün olmayan kötü neticeler zuhur edebilir. Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Bir fasık size haber getirdiği zaman onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat/6)

Kişinin duyduğu veya okuduğu anlaşılması güç veya müteşâbih olan sözleri nakletmesi de uygun değildir. Çünkü bu gibi sözler de yanlış anlaşılmalara veya muhatabın o sözü yalanlamasına dolayısıyla da fitne ve fesada düşmesine yol açılabilir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İnsanlara akıllarının kavrayacağı şekilde konuşun." buyurmaktadır.

 Bilhassa âlim, amir, gibi söyledikleri delil gösterilecek ko-numda olanlar, herkesin anlayabileceği açıklık ve netlikte konuşmalıdırlar.

Hadis-i şerifte, "Bir adam işittiği şeylerin bazısından dilini tutamadıkça kendisine uyulabilecek bir imam olmaz." (Müslim) buyurulmuştur.

Bir kısım cahil softalar da menkıbelerde okudukları veya bazı kişilerden işittikleri ŞATAHAT kabilinden sözleri konuşmayı, anlatmayı bir şey zanneder ve tasavvuf neşesini bu gibi anlaşılmaz ve zahiri şeriat'a tamamen zıt şeylerde ararlar. Bu hâl ne kadar yanlış ve bir kısım insanların tasavvufa karşı tavır almalarına sebep olduğundan dolayı, ne büyük bir vebaldir. Bu gibi kişilere Ahmet er-Rufâi hazretlerinin tavsiyelerini beraberce okuyalım: "Asrımız ricâlinden bir kardeşimizin şöyle söylediğini duydum. "Kilise kapısında belime zünnar bağladım ve dedim ki hamiyetli fakih'den intikamımı alın." Güya o, bu sözü ile başka mânâlar murad etmiş. Her ne hâl ise, ben sizi böyle lakırdılardan uzak durmaya çağırıyorum. Bize, bu sözün sahibi hakkında hüsn-ü zan gerekir. Ancak âdâb-ı din ve hakka riayet bundan da önemli ve lüzumludur. Biz manastır kapısında zünnar bağlamak şöyle dursun, kapısının önünden bile geçmeyiz. Fâkihin de elini, ayağını öper, dinî mâlumatı ondan talep ederiz. Bu sözün sahibi birtakım maksatlarını bu sözlerde gizledi. Keşke öyle maksatları olmayaydı da, gizlemek zorunda kalmayaydı. Böyle diyeceğine şöyle dese daha iyi olurdu: "Şeriat kapısında zünnâr-ı çözdüm. İç dünyamı şer-i ilâhî ile temizledim. Kilise de, zünnâr da dalâletten başka bir şey değildir. Cenab-ı Bâri’ye açılan kapı ancak "Şeriat kapısıdır." Evet, ehli muhabbetin istiğrak hâli kâlblerine tesir eder, akıllarını başlarından alıp deli ve sarhoş gibi konuşturur. Kanları kaynayarak cezbeye tutulurlar. Böylelerini Allah'a havale edin. Başka yapılacak bir şey yoktur. Ancak siz, habl-i metin olan Şeriat'a sımsıkı sarılın. Zira Şeriat’a sarılan ebediyyen dalâlete düşmez. Yukarıda şairin söylediği sözler ve benzerleri, tahdis-i nimet sınırını aşan ŞATHİYYET nev'inden lâkırdılardır. Rabb’ına karşı şathiyyet söyleyen ise helâda uyuyup rüyasında kendisini saltanat koltuğunda oturuyor gören adamın hâline benzer. Uyandığı zaman bulunduğu yeri farkedince utanır ve yüzü kızarır. Cezbeyle ŞATHİYYET söyleyen de aynen böyledir. Aklı başına gelince söylediklerinden hicap duyar. Siz Allah'dan korkun. Hudûd-u ilâhiyeyi çiğnemeyin. Sünnet-i seniyyeye sarılın."

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: "Âdemoğlu sabahladığı zaman bütün azaları dile ta'zim ederek derler ki: Bizim hakkımızda Allah'dan kork biz sana bağlıyız. Sen doğru olursan biz de istikamette oluruz. Sen eğilirsen biz de eğiliriz."

 

 

www.cileweb.net