İYİ VE KÖTÜ TACİRLER

 

 

26- İsmail bin Ubeyd bin Rifaa'dan, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edildi:

- Kıyamet günü tacirler, facir olarak ba's olunurlar. Allah'tan korkan, iyilik eden ve doğru olan müstesna.

İZAHI: İnsanlara muhtaç olmamak, çoluk-çocuğunun geçimini sağlıyacak kadar helâl rızık kazanmak ve dilenmek zilletine düşmemek için çalışmak farzdır.

«Yeryüzüne dağılınız. Allah'ın lütuf ve ihsanını arayınız.» (Cuma: 10)

«Sizden birinizin ipini alıp, sırtında odun taşıması, Allah'ın kendi fazlından ihsan etmiş olduğu bir kimseye gelip -versin veya vermesin- dünyalık bir şeyler istemesinden daha hayırlıdır.» (Buharî-Müslim)

Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabe-yi kiram ile beraber oturuyorlar idi. Önlerinden güçlü kuvvetli bir gencin çalışmaya gittiğini gördüler ve «Yazık! Eğer gençlik ve kuvvetini Allah yolunda harcasaydı ne güzel olurdu» dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Öyle söylemeyiniz! Şayet bu genç küçük çocuklarının rızkını temin için yola çıkmışsa Allah yolundadır. Kendi nefsini helâl yoldan beslemek için yola çıkmışsa yine Allah yolundadır. Ama riyakârlık ve övünmek için yola çıkmışsa işte o zaman şeytan yolundadır.» (Taberani)

Ancak, insanlara şeriatın ahkâmını öğretmek, onlara nasihat etmek, emr-i bi’l ma'ruf ve  nehy-i ani’l münker yapmak için ilim tahsil eden âlimler ve müslümanların idarî işleri ile meşgul olan halife, müfti gibi zevatın ticaretle meşgul olmamaları daha münasiptir. Bu kişilerin geçimleri beytü’lmalden verilecek maaşla sağlanmalıdır. Nitekim Hz.Ebubekir radıyallahu anh halife olunca, sahabe-yi kiram, özellikle Hz.Ömer radıyallahu anh onun ticaretle meşgul olmasını istemediler ve ona beytü’lmalden maaş bağladılar. Bütün işleri ilim öğrenmek ve ibadet etmek olan Ehl-i Soffa ashabının geçimi de beytü’lmalden karşılanıyor ve diğer müslümanlar yardım  ediyorlardı. Eğer böyle olmasaydı Ehl-i Soffa'dan olan Ebu Hureyre radıyallahu anh binlerce hadis-i şerifi bize ulaştıramazdı.

Ticaret ile iştigal edenler:

1- Helâl kazanmak ve doğru olmak.

2- Dünyaya dalıp, ahireti unutmamak.

3- Önce müslümanlara hizmeti, sonra kazancı esas almak,

4- Kazandıklarının fazlasını Allah yolunda sarfetmek.

5- Ticaret yaparken, müslümanları aldatmamak, ölçü ve tartıda hile yapmamak, fâizle iştigal etmemek.

6- Zenginliğinden dolayı şımarıp ucub ve kibre düşmemek ve yaptığı hayırlara riya karıştırmamak.

7- Yaptığı ticarette ortağı varsa, ona ihanet etmemek, hususlarına riayet eder ve bu şartları yerine getirirlerse makbuliyn ve sıddıkiyn zümresine dahil olurlar.

«Doğruluktan hiç ayrılmayan tacir, kıyamet günü sıddîkler ve şehitler ile beraber haşrolunacaktır.» (H.Ş.)

«Onlar öyle kimseler ki ticaret ve alışverişleri kendilerini Allah'ı zikretmek, namaz kılmak, zekat vermekten alıkoymaz.» (Nur:138)

Yukarıda zikrettiğimiz hususlara dikkat etmeyen bilakis, helâl-haram demeden dünya malı yığan, Allah yolunda bir habbe harcamayan, fâizle iştigal eden, haksız kazanç peşinde koşan, müslümanları aldatan, dünya ve mal sevgisi ve hırsı ile ahiretini unutan tacirler ise, dünyada fısk ve fücur üzere oldukları gibi mevzûmuz olan hadis-i şerifte zikredildiği gibi, ahirette de facir olarak haşrolunacaklardır.

«Ölçü ve tartıda hile yapanların vay hâllerine ki, onlar insanlardan aldıkları zaman tam ölçerler, insanlara vermek üzere ölçüp tarttıkları zaman hilekârlık ederler.» (Mutaffifin: 2-3)

«Evet vallahi, hayır vallahi! şeklinde yemin eden tâcire yazıklar olsun! Yarın, yarından sonra gibi sözlerle müşteriyi oyalayan sanatkârlara da yazıklar olsun!» (Deylemî)

«Alan ve satan her ikisi de doğru söyler, nasihatta kusur etmezlerse alış-verişleri bereketlenir. Her ikisi de gizler, yalan söylerse alış-verişlerinin bereketi kaldırılır.» (Buharî-Müslim)

«Birbirlerine hainlik etmedikleri müddetçe Allah'ın kudret ve himayesi ortaklarla beraberdir. Birbirlerine hiyanette bulundukları zaman Allah'ın himayesi kalkar.» (Ebu Davud)

Tacirler ve bütün müslümanlar, gerek alacakları, gerekse borçları hususunda da suhûlet ve dikkat göstermelidirler. Maalesef zamanımızdaki müslümanların pek çoğu, alacakları hususunda çok katı ve sert davranırken, borçları hususunda aşırı derecede ağır davranmakta, böylece müslümanlar arasındaki itimat ve yardımlaşma büyük ölçüde baltalanmaktadır. Bu gibi kardeşlere şu iki hadis-i şerifi çok çok okuyup tefekkür etmelerini tavsiye ederim.

«Her kim  belli bir zamana kadar bir miktar dinarı borç verirse, o vâde bitinceye kadar borç verene her gün bir sadaka yazılır. Müddet bitince vâdeyi uzatırsa, bu sefer hergün için borç verene alacağı kadar sadaka yazılır.» (İbn-i Mace)

«Sizin en hayırlınız, borcunu en güzel bir şekilde ödeyendir.» (Buharî-Müslim)

İmkanı olduğu hâlde, borcunu zamanında ödemeyen, "bugün git, yarın gel" diye alacaklısını oyalayan, onu sıkıntıya sokan bir borçlu din kardeşine zulmetmiş, hele para değerinin her gün hızla düştüğü zamanımızda, kardeşinin hakkını gasbetmiş, böylece harama ve günaha dalmış olur.

«Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür.» (Buharî-Müslim)

Yalnız Allah rızası için ihtiyacı olan kişilere borç vermenin faziletine şu ayet-i kerimeler işaret etmektedir.

«Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir. Ve ayrıca ona çok değerli bir mükafatı vardır.» (Hadid: 11)

«Eğer Allah'a içten gelen istekle ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükafat verendir. Ama ceza vermekte acele etmeyendir.» (Teğabün: 17)

Allah'a ödünç vermekten maksat, ihtiyacı olan kişilere yalnız Allah rızası için borç vermektir.

www.cileweb.net