MAZLUMUN BEDDUASI
28- İbn-i Abbas radıyallahu
anhden rivayete göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz radıyallahu
anhı Yemen'e gönderirken şöyle buyurdu: - Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o
dua ile Allah arasında perde yoktur.
İZAHI: Zulmün her çeşidi haram kılınmıştır. Zâlime yardımcı olmak da
zulümdür. Müslümanlar, her zaman mazlumun yanında zâlime karşı tavır almakla
mükelleftir. «Siz zâlimlere meyletmeyin ki
size ateş yapışmasın. Halbuki Allah'tan gayri sizin dostunuz yoktur.
Binaenaleyh zâlimlere meylederseniz, hiç kimse tarafından yardım olunmazsınız.»
(Hud: 113) Süfyan-ı Sevri'ye,
"Ölmek üzere bulunan bir zâlime su ve-rilir mi verilmez mi?" diye
sual ettiler. -Verilmez, dedi. - Ölmek üzeredir, dediler. - Bırak onu, su vermek de ona
yardım hususuna girer, dedi. Düşünmek ve tefekkür etmek
gerekir. Ölmek üzere olan bir zâlime su vermek dahi ona yardım etmek mânâsına
gelirse, basit bir dünya menfaati, makam ve mevkii için zâlimlere yaltakçılık
yapmak, onların yalan yanlış sözlerini tasdik etmek, zulümlerine ses çıkarmamak
hatta yardımcı olmak ne büyük bir zulüm ve ne aşağılık bir davranış olur. En büyük zulüm; küfür ve
şirktir. Çünkü bu Kur'anî hakikatları yalanlamak, yaratıcısına karşı isyan ve
tuğyan etmek, onun verdiği nimetlere nankörlük yapmaktır. «... Muhakkak şirk büyük bir
zulümdür.»(Lokman:13) «İslâm'a çağrılırken, Allah'a
karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah zâlimler topluluğunu doğru yola
erdirmez.» (Saf: 7) Allah'ın ahkâmını gözardı
ederek, Allah'ın hükmüne rağmen, beşerî sistemlerin, tağutî düzenlerin
ahkamıyla hükmetmek de zulümdür. «... Kim Allah'ın indirdiği
ile hükmetmezse işte onlar zâlimlerdir.» (Maide: 45) Eğer, Allah'ın indirdiği
ile hükmetmeyenler, Allah'ın hükmünü inkâr ediyorlarsa kâfir olurlar. Fakat
Allah'ın ahkâmına inanıyor da bir zorlama neticesi veya nefis ve hevâsına
uyarak başka türlü hüküm veriyorsa zâlimlerden olmakla beraber kâfir olmaz. «Zulümden sakınınız. Zira
zulüm kıyamet günü (sahibini saran) karanlıklar (olacaktır.)» (Müslim) Bir müslümanın malına,
canına, namusuna, maddî ve manevî her türlü hukukuna tasallut etmek, mazlumlara
yardım elini uzatmaktan imtina etmek de bir zulümdür. Zulme uğrayan, kâfirlere esir
düşen veya kâfirlerle savaş hâlinde olan müslümanlara yardımcı olmak, onları
zâlimlerin zulmünden kurtarmak için bütün imkanları seferber etmek ise her
müslüman için bir müslümanlık ve kardeşlik borcudur. «(Onlar) Bir zulüm ve
saldırıya uğradıkları zaman birbirlerine yardım ederler.» (Şûra: 39) Müslümana iftira etmek,
şahsiyetini rencide edici söz ve davranışlarda bulunmak ve aleyhinde konuşulan,
hakkı zâyî edilen bir yerde onu gıyabında müdafaa etmemek de zulümdür. «Müslüman, müslümanların
dilinden, elinden selâmette olduğu kimsedir.» (Buharî-Müslim) Hükümdarlara, devlet ricâline
yakın olmak ve ellerinde bulunan dünya nimetlerinden faydalanmak için onların
yalan yanlış sözlerini doğrulamak, zulümlerine bil fiil veya sükut ederek
yardımcı olmak da zulümdür. Bu hususta Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellemin Kab bin Ucre radıyallahu anhe yaptığı hitabı
beraberce okuyalım: «Ya Ka'b! Seni, benden sonra
gelecek olan hükümdarlardan Allah'a sığındırırım. Kim onların kapısına gelir,
dedikleri yalanları doğrular ve zulümlerine karşı onlara yardımda bulunursa,
benden değildir. Ben de ondan değilim. Havuzuma da gelmeyecektir. Ama
hükümdarların kapısına gitsin, gitmesin onların yalanını doğru kabul etmeyen ve
zulümlerine karşı onlara yardımda bulunmayan kimse bendendir. Ben de ondanım, o
benim havzıma gelecektir.» (Tirmizi) İdarecilerin fesadı, ilim adamlarının
fesadındandır. Şayet ilim adamları, devlet ricaline riyakârlıkla yaltakçılık
yapmayıp, hiç korkmadan doğruları söyleseler, o zaman devleti idare edenler de
zulme ve kötülüğe cür'et edemezler böylece mazlumların ah-u figanı sona ererdi. «Cihadın en üstünü, zâlim bir
hükümdarın yanında hak sözü söylemektir.»(Ebu Davud) «Şehidlerin efendisi, büyüğü
Hamza'dır. Ve bir de hükümdarın önünde durup da, ona iyilikle emrettiği ve
kötülükten nehyettiği için öldürülen kişidir.» (Hâkim) Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem zulme karşı çıkmayan, mazlumun yanında yer almayan, kötülüklere karşı
tavır takınmayan nemelazımcı kavimlerin ve âlimlerin kötü akibetlerini şöyle
haber veriyor: «İsrailoğulları günah ve
isyana düşünce, âlimleri onları menetmeye çalıştı. Fakat onlar vazgeçmediler.
Âlimleri de onların oturdukları meclislerde oturdular, onlarla beraber yediler,
içtiler. Cenab-ı Allah da bu sebeble onların kâlblerini birbirine vurdu ve
onları Davud aleyhisselam ve Meryem oğlu İsa aleyhisselamın diliyle lânetledi.
(Şüphesiz ki Allah'ın onlara böyle yapması da onların isyan etmesinden ve meşru
olan sınırları aşmalarından olmuştu.) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
dizleri üzerine kalkıp devamla buyurdu ki: «Nefsimi kudret elinde tutan Zatı
Bâri'ye yemin ederim ki, onları haksızlık ve zulümden men edip, batıldan hakka
meylettirmediğiniz müddetçe siz de bu lânetten kurtulamazsınız.» (Tirmizi) Zâlimler şu hususu çok iyi
bilmelidirler ki, zulüm ile payidar olmak mümkün değildir. Akibet dünyada
zillet ve perişanlık, ahirette ise azap üzerine azaptır. «Allah zâlime (bir müddet)
mühlet verir. Onu yakaladığı zaman da felâh vermez.» (Buharî-Müslim) Müslümana gereken, kendisini
her türlü zulüm, haksızlık, azgınlık, taşkınlık ve kötülüklerden uzak tutmak,
bütün işlerinde Allah'ın rızasını talep edip takva üzere amel ederek, adalet ve
iyilikle muamele etmektir. «Muhakkak ki Allah, adaleti,
iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da
yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.» (Nah: 90) Görülüyor ki zulüm ve
haksızlık en büyük günahtır. İnsanların haklarına tecavüzdür. Allah Teâlâ
mazlumun yanında ve onun yardımcısıdır. Mazlum ile Allah celle celâlûhu
arasında perdeler kalkmış ve onun duaları doğrudan doğruya Allah'ın katına
yükselmiş olacağından duası süratle ve anında kabul olunur. Ebu Hüreyre radıyallahu
anhden rivayet olunan bir hadis-i şerifte: «Üç dua vardır ki müstecabtır:
(Onlar) oruçlunun duası, misafirin duası ve mazlumun duasıdır» buyrulmaktadır. |