SEVABI KESİLMEYEN ÜÇ AMEL
3-Ebu Hureyre radıyallahu anh
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti: - İnsan öldüğü zaman üç şey hariç ameli
kesilir: Sadaka-yı cariye, kendisinden faydalanılan ilim, kendisini hayırla yâd
ettiren sâlih evlat.
İZAH: İnsanın ölümü ile bütün ameller sona erer. Ve artık kendisine sevap da
yazılmaz. Ancak hadis-i şerifte zikredilen üç amel müstesna. Bu üç şey devam
ettiği müddetçe, bu amellerin sahibi olan ölüye sevab yazılmaya devam edilir. Sadaka-ı cariyeden maksat;
câmi, medrese, kervansaray, bağ, bahçe, tarla, çeşme gibi umumun menfaatine
hâdim vakıflar tesis etmektir. Vakfedilen mal, sahibinin mülkünden çıkıp, Allah
için vakfedildiğinden, satılması, bağışlanması ve miras olarak alınması caiz
değildir. Müslümanlar asr-ı saadetten zamanımıza kadar çeşitli sahalarda pek çok vakıflar yapmış ve bu
vakıflar sayesinde nice hayırlı hizmetler ifa edilmiştir. Göçmen kuşlardan
hasta ve yaralı olup da, mevsimi gelince göç edemeyenlerin bakım ve tedavisi
için bile vakıflar tesis edildiği düşünülünce, ecdadımızın vakıf mevzuundaki
hassasiyeti ve vakıf işlerine verdiği önem anlaşılmış olur. Kendisinden faydalanılan
ilim, okutulan, yazılan, insanlığın faydasına arzedilen ilimlerdir.
Neşredilmeyen, başkalarına nakledilmeyen ilim hapsedilmiş ve dolayısıyla
insanların yararlanması engellenmiş olur. Bu sebeble Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem: "Her kim bir ilmi tahsil
eder de sonra onu gizlerse, Allah o kimseyi
kıyamet gününde ateşten bir gemle gemler" buyurmaktadır. İlim, ya talebe yetiştirerek
veya kitap yazarak veya diğer iletişim vasıtaları ile neşredilir. İlim adamının
ilim adına bıraktığı miras, yetiştirdiği talebeler ve yazdığı kitaplardır.
Yazılan kitap gerçekleri dile getirir ve insanın dünya ve ukbasına faydalı
bilgileri içerir, talebe de aynı şekilde
doğruları konuşur, hakka davet eder ve insanlığın dünya ve ukba saadeti için
çalışırsa, kitabı yazan, talebeyi okutan ehl-i ilime öldükten sonra da sevap
yazılır. Kitap zararlı olur, talebe de kötülük ve zulme öncü olarak
yetişti-rilirse, bu takdirde o kitabı yazan ve o talebeyi yetiştirene ancak
günah ve azab vardır. Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bir kimse doğru bir yola davet ederse
ona tâbi olanların ecirleri kadar kendisi için ecir olur. Tâbi olanların
ecirlerinden de bir şey eksilmez. Her kim bir dalalete davet ederse ona tâbi
olanların günahları kadar kendine günah olur, tâbi olanların günahlarından da
hiçbir şey eksilmez“ buyurmaktadır. (Müslim) İslâm dininde ilmin, âlimin,
ilim öğrenip ve öğretmenin değer ve kıymeti çok yüksektir. "... De ki: Bilenlerle
bilmeyenler hiç müsavi olurlar mı? İbret alanlar ancak akıl sahibleridir."
(Zümer: 9) "Kullarından ancak âlim
olanlar Allah'tan korkarlar. Şüphesiz Allah azizdir, gafurdur." (Fatır:
28) "Allah Teâlâ kime hayır
murad ederse, O'nu dinde fakih kılar ve O'nu doğru yoluna ilham eder."
(Buharî) «Âlimler peygamberlerin
varisleridir.» (Buharî) «Âlimin âbide olan üstünlüğü,
benim ashabımdan en aşağı tabakada olan birine üstünlüğüm gibidir.» (Buharî) «Gidip ilimden bir mesele
öğrenmen, yüz rekat (nâfile) namaz kılmandan daha hayırlıdır.» (İbn-i Mace) Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «Allah'ın rahmeti ha-lifelerimin üzerine olsun» buyurunca,
“Halifelerin kimdir?” denildi. «Sünnetimi ihya edenler ve onları Allah'ın
kullarına öğretenlerdir» buyurdu. (İbn-i Abdülberr) «İlim tahsil etmek her
müslüman üzerine farzdır.» (Buharî) Hz.Ali kerremallahu vechehu:
«Cennet, ilim tâlibi olan kimseyi arzular. Cehennem de isyan peşinde koşanları
ister» demiştir. Sâlih Evlat: Sâlih ameller işleyen, İslâm'ın ve insanlığın
yararına işler yapan ve bu sebeble anne ve babasını hayırla yad ettiren evlad
demektir. Amel–i sâlih, esasen iyi olan bir işi, Allah ve Rasûlü'nün istediği
bir şekilde yapmak demektir. Meselâ, Allah yolunda cihad etmek çok iyi bir
ameldir. Ancak cihad Allah rızası için değil de, şöhret, makam, mal ve mansıb
için yapılırsa amel-i sâlih olmaktan çıkar. Anne ve babalar evladlarına
evveliyetle İslâmî bir isim koymak, ona en azından farz olan ilimleri öğretmek,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlâkı ile ahlâklanmaları için
çalışmak, hayırlara teşvik edip şerlerden sakındırmak, zamanı gelince iyi bir müslümanla, İslâm'a uygun bir düğün
yaparak evlendirmek; hülâsa onu iyi bir kul, iyi bir müslüman olarak
yetiştirmekle mükelleftir. Hasan-ı Basrî rahmetullahi
aleyh şöyle der: “Bir kimse çocuğuna Kur’an’dan bir parça öğretse ona cennet
hullelerinden üç hulle giydirilir. Onların her biri dünya ve içindekilerden
hayırlıdır Sonra her harf için ona bir derece ihsan edilir.” Zamanımızda masiyetin her
çeşidi açıktan yapılıyor. Şer güçleri, radyo, tv., internet video, basın-yayın,
sinema gibi vasıtalarla, çocuklarımızın iman ve ahlâkını tahribe yönelik her
türlü imkanı kullanıyorlar. Devlet
ise bu tahribatı önlemek şöyle dursun,
içki vb. reklamları kendi eliyle yapıyor. Müslümanların yapması gereken ise,
bütün imkanları seferber ederek, yavrularımızın İslâmî bir vasat içinde
yetişmelerini sağlamaya çalışmaktır. Onları emin ellere teslim edip, ilim
adamları ve iyi, güvenilir, ahlâklı, imanlı gençlerle beraber olmalarını
sağlamaktır. Her aile çocuklarını İslâmî hizmetlere ve İslâmî ve diğer faideli
ilimleri öğrenip, insanlığın kurtuluşu için çalışmaya hazırlamalı ve onun için
bütün imkanlarını ortaya koymalıdır. Bu hizmetler için zengin olan müslümanlar,
fakir olanlara yardımcı olmalıdırlar. Böyle evlat yetiştiren anne
ve babanın amel defteri kapanmaz, öldükten sonra da onlara sevaplar yazılır. Hadis-i şerif, vakfın, ilmin
ve faydalı evlad yetiştirmenin faziletine delildir. |