RİBA

 

 

31- Cabir radıyallahu anhten şöyle rivayet edilmiştir:

- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ribâyı yiyene, yedirene, kâtibine ve şahitlerine lânet etti ve "onlar müsavidirler" buyurdu.

İZAHI: Ribâ lügatta, bir şeyin çoğalması ve artması demektir. Cinsi ve miktarı bir olan iki şey diğeri ile mübâdele edildiğinde veren veya alan kimselerden bir taraf için kabul edilen ziyade ve fazla olan mala ribâ denir ki, daha sonraları buna fâiz tesmiye olunmuştur.

«Altın ile altın, gümüş ile gümüş, buğday ile buğday, arpa ile arpa, hurma ile hurma ve tuz ile tuz misli misline ve birbirine müsavî ve peşin olarak satılır. Bu sınıflar değişti mi peşin olmak şartı ile nasıl isterseniz satınız.» (Müslim)

Bilâli Habeşî "Berni" denilen bir çeşit hurma getirdi de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

«Bu nereden?» diye sordular.

Bilal: «Hurmadır. Evimizde idi. Bayağıdır(düşük kalitedir). Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme yiyecek olsun diye ben onun iki ölçeğini bir ölçeğe sattım» dedi.

O zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Eyvah! Ribânın ta kendisi! Bunu yapma. Lakin hurma satın alacak oldun mu, onu ayrıca sat. Sonra onun kıymeti ile satın al.» buyurdu. (Müslim)

Cahiliye arap zengin ve reislerinin yegane geçim kaynağı fâiz idi ve o kadar yaygınlaşmıştı ki halkın büyük bir kısmı bu tefecilerin adeta ekonomik yönden köleleri durumuna düşmüşlerdi. O devirde bu zâlim tefecilerin ağına düşen yoksullar, vâdesi gelen borçlarını ödeyemiyeceği vakit, alacaklıya varır ve borcun vâdesini uzattırırdı. Alacaklı olan tefeci de ya ana paraya yeni bir fâiz ilave eder veya ana paraya eski fâizi de zammederek ikisine birden yeni bir fâiz uygulardı. Böylece borçlu öyle bir duruma düşerdi ki, ödemesi gereken fâiz, ana paranın kat kat fevkine yükselirdi.

Zamanımızda uygulanan fâiz muameleleri de cahiliye dönemi fâiz uygulamalarının aynıdır. Zulüm aynı zulümdür, yine ezilen ve sömürülen fakir ve yoksullardır.

Aydın, ilerici, medenî  ve fakirden yana olduklarını söyleyenler gerek fâiz uygulamaları ve gerekse, içki, kumar, zina, rüşvet, çıplaklık ve tüm ahlâk dışı davranışları ile, o cehâlet ve vahşet dönemi ile ne kadar uyum içinde gözükmektedir.

Hem ahlâken hem de iktisaden cemiyetin çökmesine, malın belirli ellerde toplanıp orta tabakanın yok olmasına, yoksulluğun artmasına, böylece toplum içinde zengin-fakir düşmanlığı yapılmasına sebep ve cemiyeti için için kemiren bir mikrop olan fâizin her çeşidi İslâm'da haram kılınmıştır.

«Fâiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hâli (alış-veriş de fâiz gibidir) demelerindendir. Oysa ki Allah ticareti helâl, fâizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabb’ından bir öğüt gelir de fâizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar fâize dönerse işte onlar ateşliktir. Orada devamlı kalırlar. Allah fâizi mahveder. Sadakaları çoğaltır. Allah günahkâr kâfirlerin hiçbirini sevmez.» (Bakara: 275, 276)

«Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız, fâiz olarak artan miktarı almayın.» (Bakara: 278)

«Şayet (fâiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Rasûlü tarafından ilan edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğunuzu iyi bilin. Eğer tevbe edip fâizcilikten vazgeçer-seniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlık da edilmezsiniz.» (Bakara: 279)

Son ayet-i kerimedeki ifadeye dikkat edilsin. Allah ve Rasûlü'nün harb ilan ettiği bir şahıs veya kavim felah bulabilir mi? Onların dünyası da harap, ahireti de haraptır.

İnsanlık âleminin yaşadığı çok acı olaylar, hâlen yaşamakta olduğu bunalımlar, zulüm ve vahşetin sergilendiği utanç verici hâdiseler, İslâmsızlıktan, müslümanların idareden uzaklaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü İslâm'ın hâkimiyetinde ve müslümanların iktidarında hiç kimse zulüm yapamaz ve zulme uğramaz.

Bugün yaşanmakta olan fâiz belâsının sebebi de budur. Fâizli bir ekonominin istikrar bulması ve toplumun bütün fertlerine huzur ve refahı yaygınlaştırması mümkün değildir. Yıllarca dünyayı meşgul eden ve milyonlarca insanın görülmemiş işkenceler altında yok olmasına sebep olan komünizm canavarı da fâizci liberal ekonominin bir ürünüdür.

Fâizin ne müthiş bir musibet olduğunu daha iyi anlamak için şu hadis-i şerife nazar edelim:

«Fâiz yetmiş üç babtır. Bunların (günah itibariyle) en ehveni bir kimsenin annesi ile cinsi münasebette bulunması gibidir.» (İbn-i Mace)

Bugün dualarımız kabul olmuyor, yaptığımız ibadetlerde huzur ve huşû bulamıyorsak, bilelim ki bu durum kazançlarımızda bulunan fâiz ve haramdan kaynaklanmaktadır.

Mevzûmuz olan hadis-i şerifte de işaret edildiği gibi sadece fâiz veren değil, fâiz alan, fâiz muamelesini yazan ve şahitlik yapan da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem lisanında lânetlenmiştir. Bu lânetten kurtulmak için sadece fâiz alıp-vermeyi terk etmek yetmiyor. Fâiz muamelesi yapılan müesseselerde de çalışmamak gerekiyor. Bu gibi müslümanlar en kısa zamanda kendisine helâl kazanç sağlayacak bir iş bularak bu günah yuvalarından kurtulmalıdırlar.

 

www.cileweb.net