TAVSİYELER
1- Ailemizin
her ferdi Kur'an-ı Kerim'i yüzüne okumasını öğrenmelidir. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem: «Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.»
(Buharî) buyurmaktadır. O bakımdan hem kendimiz öğrenmeli ve hem de bütün aile
efradımıza öğretmeliyiz. Kur'an'ın tamamını hıfzetmek farz-ı kifaye, namazda
okunacak kadar ezberlemek ise farz-ı ayndır. 2- Her gün
Kur'an-ı Kerim'den bir hizip okumalıdır. Asırlar var ki, Kur'an ilminden,
Kur'an ahlâkından, Kur'an medeniyetinden ve Kur'an devletinden merhâle merhâle
uzaklaştırılmış, yetim bırakılmış ve mahrum edilmişiz. Müslümanlar olarak
onunla yeniden tanışmak ve onun gölgesinde yeniden dirilmek mecburiyetindeyiz.
Kur'an okumak, Allah Teâlâ ile tekellüm etmek ve kelâmdan sahib-i kelâma vasıl
olmaktır. Kur'an edeble, huzurla ve Allah Teâlâ ile konuşuyormuş gibi okunursa,
nice sır perdeleri açılacak ve kâlb nice ilâhî tecellilere mazhar olacaktır.
Ayrıca okuduğumuz bu beş sahifeden en az bir sahifesinin meal ve tefsirini
okuyup öğrenmeliyiz. İmkan bulanlar bu beş sahifenin de meal ve tefsirini
okumalıdırlar. 3- Fatiha,
Ayet el-Kürsî, Bakara sûresinin son iki ayeti, Haşr Sûresi'nin son üç ayeti,
Yasin, Saff ve Mülk sûreleri, Duha sûresi ve ondan sonraki sûreler, namaz
içinde okunan duâ ve salâvatlar ezberlenip tefsirleri okunarak öğrenilmelidir. Bu sûreleri ve duaları
ezberleyip mânâlarına muttalî olmak için, muteber tefsir kitaplarını okumak ve
öğrenmek her müslüman için gerekli olan asgari bir vazifedir. İmkanı olanlar
daha fazlasını yapmalıdırlar. Çünkü Kur'an'ı mânâlarını tefekkür ederek okumak
daha faziletlidir. 4- Kırk
hadis-i şerif metin ve meali ile beraber ezberlenmelidir. Hadis-i şerifler
Kur'an'dan sonra, dinimizin ikinci kaynağıdır. Âlemlere rahmet peygamberin,
gönüllere sürûr veren mübarek kelamlarını öğrenmek ve öğretmek çok büyük bir fazilet ve bir
ümmet olma borcudur. «Kim kırk hadisi hıfz eder ve
ümmetime naklederse kıyamet günü ben ona şefaatcı ve şahit olurum» hadis-i
şerifi ne büyük bir müjdedir. Onun şefaatını dilemek ve ummak gönüllerimizde
bir coşku, dillerimizde bir dua değil mi? 5- Ehl-i
sünnet itikadı ile ilgili bir akaid risalesini okuyup öğrenmelidir. İtikada
taalluk eden meseleleri öğrenmek her müslüman için farz-ı ayındır. Nice
insanlar vardır ki cehâletleri sebebiyle öyle işler ve konuşmalar yapar ki,
imanından olur da farkında olmaz ve hâlâ kendisini İslâm dairesinde zanneder. Zamanımızda öyle sapık ve
aldatıcı fikir cereyanları var ki, bu cereyanların yalan-yanlış telkin ve
tesirlerinden korunabilmek için ehl-i sünnet ve’l cemaat akaidini çok iyi bir
şekilde öğrenmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, birçok sapık
düşüncelerin, batıl fikirlerin, farkında olmadan zebûnu olabiliriz. 6- Allah'a
kulluk vazifemizi en iyi bir şekilde yapabilmek için en azından bir ilmihâl
kitabı okuyup güzelce öğrenmelidir. İmkan ve zamanı olan daha tafsilatlı bir
fıkıh kitabı okumalıdır. Çünkü müslümanın fıkhını öğrenmesi farz-ı ayındır.
Kişinin iştigal ettiği iş hususundaki fıkhî hükümleri öğrenmesi de farz-ı
ayındır. Ticaret yapan kişinin ticaret
ile ilgili ahkamı, ziraat yapan kişinin ziraat ile ilgili ahkamı öğrenmesi
gibi. Ulemâ, her sene bir defa
olsun ilmihâl kitabını okumayı tavsiye etmektedir. 7- Ahlâk,
muaşeret ve tasavvufa ait çok sağlam ve güvenilir bir kitap okunmalıdır. Ve
böylece Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hüsn-ü ahlâkı öğrenilip
onun ahlâkı ile mütehallık olmalıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
«Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim» «Beni Rabb’ım terbiye etti. Ne
de güzel terbiye etti» buyurmuş. Allah Teâlâ da: «Sen en yüce ahlâk sahibisin.»
(Kalem: 4) buyurarak onun yüksek ahlâkına işaret etmiştir. Müslümanın, Allah'a,
Rasûlullah'a ve diğer bütün varlıklara karşı vazife ve mes'uliyetleri vardır.
Ana, baba, evlat, akraba, komşu ve bütün müslümanların kendi aralarında riayet
etmekle mükellef oldukları hak ve vazifeleri olduğu gibi, gayr-i müslimlere ve
hatta hayvanlara karşı da vazife ve mes'uliyetleri vardır. Bu hususlardaki İslâmî
hükümleri ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlâkını öğrenmek de
farz-ı ayındır. Öğrenelim ki ahlâk-ı Muhammedî ile mütehallık olalım, öğrenelim
ki hiç kimseye karşı haksızlık etmeyelim ve vazifelerimizi bihakkın ifa
edelim... Tasavvuf İslamî ilimlerden
bir ilimdir. Ameli mezhepler fıkıh ilminden doğduğu gibi, tarikatlarda tasavvuf
ilminden zuhûr etmiştir. Bir müslümanın tasfiyeyi kalb ve tezkiyeyi nefs
yapması için Kur’an ve sünnete uygun bir tarikata girip, bir mürşid-i kâmile
intisab etmesi çok güzel bir şeydir.
Ancak tasavvuf ve tarikatlar hakkında yeterli bilgisi olmayan bir çok müslüman
istismarcı, tarikatla, irşadla, şeriatla bir ilgisi bulunmayan yol kesici,
câhil kişilerin tuzağına düştüğü görülmektedir. Onun için tasavvufla ilgili
sahih kitaplar okunmalı, ilmine, irfanına güvenilen kişilerle istişare edip ona
göre hareket edilmelidir. 8-
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı ile ilgili güvenilir bir
kitap okunmalıdır. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı
yaşanılan Kur'an'dır. O'nun söz, fiil ve takrirleri Kur'an'ın en berrak ve en
sağlam tefsiridir. Zaman ve imkanı olan Hulefa-i Râşidîn dönemini, Emevî,
Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini de kapsayan bir İslâm tarihi
okumalıdır. Hatta daha da zamanı ve imkanı olan son iki yüzyılın siyasî
tarihini okumalıdır ki yerli ve yabancı İslâm düşmanlarının, İslâm dini ve müslümanlar aleyhine yaptıkları plan,
hile ve hud'alarını, zulüm ve işkencelerini görsünler de mütenebbih olsunlar.
9- Ailece,
İslâm'ın farz kıldığı ibadetler yapılmalı, haramlardan sakınmalı ve aile içinde
İslâmî yaşantı tam olarak hâkim kılınmalı, ailenin her ferdi, hak ve
vazifelerini çok iyi bir şekilde öğrenmelidir. Varsa kaza namazları, oruç kaza
ve keffareti, kul hakkı vakit geçirilmeden ifa edilmelidir. Zekat fakirlerin
zenginler üzerindeki hakkıdır. Zengin olup da daha önce zekat vermeyen, geçmiş
yılların zekatını vakit kaybetmeden vermeli ve her yılın zekatını da geciktirmeden
zamanında ödemelidir. Haram yollardan kazanç sağlamak ve ticaret yapmaktan
sarf-ı nazar etmeli ve aile efradına haram lokma yedirmemelidir. Namazları cemaat ile kılmaya
özen göstermelidir. Çünkü cemaat ile namaz kılmak, yalnız başına namaz kılmaktan
27 derece daha efdaldir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem «Vallahi
içimden öyle geçti ki gençlere benim için odun demetleri hazırlamalarını
emredeyim, sonra özürsüz olarak cemaate gelmeyip evlerinde namaz kılanlara
geleyim ve evlerini üzerlerine yakayım.» buyurmaktadır. Görülüyor ki cemaat,
İslâm'ın şiarından ve bu din-i mübinin özelliklerindendir. 10-
Çocuklarımız Allah Teâlâ'nın bizlere bir emanetidir. Onları en iyi bir şekilde
terbiye edip, ahlâklı, dürüst, güvenilir, sağlam ve muttakî bir müslüman olarak
yetiştirmeliyiz. Yavrumuz ana rahmine düştüğü andan doğana, doğduktan sonra
rüşd çağına varıncaya ve ondan sonraki hayatı için yapacağımız vazifeler
vardır. Çocuk anne rahmine düşünce, anne yiyecek, giyecek ve içeceklerine, söz
ve davranışlarına, diğer insanlarla olan muaşeretine her zamankinden daha fazla
dikkat etmelidir. Bu hususta, baba da anneye kolaylık gösterip yardımcı
olmalıdır. Çocuk doğunca O'na İslâmî bir isim vermeli, rüşd çağına gelene
kadar, Kur'an'ı ve farz olan İslâmî ilimleri öğrenmesi, Muhammedî ahlâkla
ahlâklanması ve ibadetlerini yapma hususunda eğitilmelidir. Ayrıca kabiliyeti
doğrultusunda bir meslek sahibi olması için yönlendirilmelidir. Onun için
İslâm'ı yaşayabileceği İslâmî bir vasat hazırlanmalıdır. Yani güvenilir, ahlâk-ı
hâmide sahibi bir ilim adamının tedris halkasına sokulmalı, çok iyi bir arkadaş
çevresi oluşturulmalıdır. Zamanı gelince dindar, afîfe bir kızla, çocuğumuz
kızsa dindar bir gençle İslâmî ölçülere uygun bir nikah ve düğünle
evlendirmelidir. Evlilik hayatından sonra da kontrole devam etmeli, hayır
nasihatlarda bulunmalı, nefis şeytan ve kötü çevrenin tesiri ile İslâm'a aykırı
işler yapmasına mâni olup, Allah yolunda çalışması sağlanmalıdır. 11-
Evimizde, başta Kur'an-ı Kerim, tefsir, hadis, akaid, fıkıh, ahlâk ve İslâm
tarihi ile ilgili temel kitaplar olmak üzere, bir kitaplık tesis etmelidir.
Böylece hanelerimiz bir mektep ve bir "Dar'ul Erkam" olmalıdır. 12-
Ailemizin kadın, erkek, kabiliyetli bütün efradı, yakın çevremizden başlayarak
ve özellikle ev sohbetleri yaparak İslâmî tebliğatta bulunmalı ve müslümanların
tağutî düzenlerin tuzaklarından, nefis ve şeytanın hile ve hud'alarından
kurtulmaları ve Allah'a karşı kulluk vazifelerini en iyi bir şekilde ifa
etmeleri için çalışmalıdır. «Siz insanlığın iyiliği için ortaya çıkarılmış en
hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a
inanırsınız.» (Al-i İmran: 110) «Ya Ali! Senin vasıtanla bir
kişinin hidayete ermesi senin için dünya ve dünyanın içindekilerden daha
hayırlıdır.» Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hz.Ali radıyallahu anha
hitabı, aynı zamanda bütün ümmete hitabıdır. 13- İslâmî
hizmetler muhakkak istişare ile yapılmalıdır. İstişâre yapacağımız şahıs,
dürüst, güvenilir, sır saklayan, ahlâklı, İslâm'ı bilen ve itidal sahibi olmalıdır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Kim bir iş yapmak diler de, onun
hakkında müslüman bir kişi ile istişare ederse, Allah onu işlerinin en
isabetlisine muvaffak kılar.» «Kendisi ile istişâre edilen kişi emin olmalıdır.» buyurmuştur.
Allah Teâlâ müslümanların
vasıflarını bildirirken, «Onların işleri aralarında istişâre iledir.» (Şura:
38) buyurmuştur. 14- Her
namazdan sonra bütün müslümanlara, hasseten yapılan İslâmî çalışmalarda
muvaffak olmak için, bütün samimiyetimizle dua etmeliyiz. Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem: «Din kardeşi hakkında yapılan gıyabî dua reddolunmaz.» «Dua mü'minin silahıdır.»
«Dua belâyı defeder.»
buyurmaktadır. Allah Teâlâ: «Rabb’ını
içinden yalvararak ve ondan korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam
an, gafillerden olma» (A'raf: 205) buyurur. 15-
Teheccüd, İşrak, Duha ve Evvabin namazlarını kılmak için gayret edilmelidir. Teheccüd: Seher vaktinde, iki
rekattan oniki rekata kadar kılınan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme
farz, ümmete sünnet olan bir namazdır. «Gecenin bir kısmında
uyanarak sana mahsus bir fazlalık olarak namaz kıl. (Böylece) Rabb’ının seni
övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.» (İsra: 79) Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem de: «Gece namazına devam ediniz. Zira
o, sizden önceki sâlihlerin adetidir. Sizi Rabb’ınıza yaklaştırıcı günahların
affına ve nefsi, günahlardan alıkoymaya sebeptir» buyurmaktadır. (Müslim) Cenab-ı Hakk, gece uyanıp
yatağından kalkarak teheccüd namazı kılan sâlih kulları: «Korkuyla ve umutla
Rab’lerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak
kalır.» (Secde: 16) buyurarak övmektedir. Teheccüd iki rekat kılınırsa her
rekatta Fatiha'dan sonra İhlas, altı veya sekiz rekat kılınırsa Fatiha'dan
sonra Yasin okunmalıdır. İşrak: Güneş doğduktan
takriben bir saat sonra kılınan iki rekat nâfile namazdır. Her rekatta
Fatiha'dan sonra İhlas-ı Şerif okunur. Bir kişi sabah namazını kıldıktan sonra
konuşmadan, ilim, zikir, Kur'an tilaveti, tefekkür ile meşgul olmalı, zamanı
gelince de işrak namazını kılmalıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «İşrak namazını kılanlar için bir hacc ve umre sevabı vardır»
buyurmaktadır. Duha: Güneş doğduktan
takriben iki buçuk, üç saat sonra en azı dört, çoğu oniki rekat olarak kılınan
nâfile bir namazdır. Her rekatta Fatiha'dan sonra üç İhlas-ı Şerif okunması
tavsiye olunmuştur. Hz. Aişe radıyallahu anha: «Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem Duhâ namazını dört rekat kılar. Allah'ın dilediği kadar da artırırdı»
demiştir. Evvabin: Azı iki, çoğu altı
rekattır. Akşam namazının sünnetinden sonra konuşmadan kılınır. İki rekat
kılanlar, Fatiha'dan sonra, birinci rekatta Kâfirun Sûresi'ni, ikinci rekatta
da İhlas-ı Şerifi okurlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Akşam
namazından sonra, altı rekat namaz kılanın günahı deniz köpüğü kadar çok olsa
da affolunur.” buyurmuştur. Affolunan günahlar küçük günahlardır. Bu
bağışlamadan büyük günahlar, kul hakkı ve amme hakkı hariçtir. Gündüz kılınan
nâfile namazlarda dört rekatta bir, gece kılınan nâfile namazlarda ise iki
rekatta bir selam verilir. 16- Mazereti
olmayanlar, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak için gayret etmelidir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Ameller (Cenab-ı Hakk'a)
Pazartesi ve Perşembe günleri arzolunur. Ben amelimin oruçlu bulunurken arz
olunmasını seviyorum.” (Tirmizi) buyurmuştur. Gücü yetenler her ayın onüç,
ondört ve onbeşinci günlerinde de oruç tutsun. Abdullah ibn-i Abbas radıyallahu
anhuma: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eyyam-ı bîd'i (ayın onüç,
ondört ve onbeşinci günleri) hazer ve sefer hâlinde oruçsuz geçirmezdi.”
(Nesâi) demiştir. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «Her aydan üç gün oruç tutmak, yılın hepsini oruç tutmak gibidir.»
(Buharî-Müslim) buyurmuştur. 17- Her
müslüman kendi durumuna göre her cuma bir veya bir kaç fakire sadaka
vermelidir. İmkanı olanlar, borç isteyeni veya bir sadaka için kapıya
geleni asla geri çevirmemelidir. Allah
Teâlâ: «Mallarını gece ve gündüz, açık, gizli infak edenlerin mükafatı Allah
katındadır. Onlar için ne korku vardır ne de üzülmek.» (Bakara: 274) buyurur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «Müslüman kişinin sadakası
ömrü ziyadeleştirir. Kötü ölümle ölmekten muhafaza eder.» «Sadaka yetmiş çeşit belâyı
meneder. Bunların en hafifi cüzzam ve alaca hastalığıdır.» «Velev ki bir hurma parçasını
sadaka olarak vermekle de olsa ateşten sakının. Eğer bunu da bulamazsanız,
güzel kelime, tatlı dille o ateşten korunun.» buyurmuşlardır. 18- Her cuma
namazından sonra yedi İhlas, yedi Felak, yedi Nâs sûreleri okunmalıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: «Kim Cuma Namazı'ndan sonra, konuşmadan ve kalkmadan İhlas, Felak ve
Nas sûrelerini yedişer defa okursa, Allah Teâlâ onu gelecek Cuma'ya kadar zarar
verici şeylerden muhafaza eder.» buyurmuştur. 19- Her gün sabah ve akşam
«Ölmeden önce ölünüz.» «Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz.
Tartılmadan önce amellerinizi tartınız.» tavsiyeleri doğrultusunda, nefsimizi
hesaba çekmeliyiz. «Ey iman edenler! Allah'tan
korkunuz. Her nefis yarın için (ahiret için) ne hazırladığına baksın. Allah'tan
korkunuz. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.» (Haşr: 18) Nefis muhasebesi ve
sorgulaması; itikat, ibadet, muamelat, helâl ve haramlar, ilim, tebliğ, cihad,
ahlâk ve muaşeret ve İslâmî çalışmalarda yapmamız gereken vazifelerimizi
içermelidir. Hülâsa olarak "Bugün Allah için, İslâm için ne yaptın?” diye
nefsimizi muaheze etmeliyiz. 20-
Aşağıdaki istiğfar, tevhid, salavat ve duaları lisanımıza vird etmeliyiz.
Allah Teâlâ: «Ve Allah'tan mağfiret iste,
çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.» (Nisa: 106) «Hemen Rabb’ını hamd ile tesbih et. O'nun
yarlığamasını iste. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir.» (Nasr: 3)
«Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine
zulmeder de, sonra Allah'tan mağfiret isterse O, Allah'ı çok yarlığayıcı, çok
esirgeyici bulur.» (Nisa: 110) buyuruyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
de: «Allah'a yemin olsun ki ben, günde yetmiş defadan fazla Allah'tan mağfiret
diliyorum.» «Kim istiğfara devam ederse, Allah o kimse
için her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir sevinç yaratır ve onu hiç
ummadığı yerden rızıklandırır.» Bu ayet ve hadisler ışığında derin bir
tefekkürle, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız sayısız günah ve kusurlarımız
için ihlas ve samimiyetle tevbe ve istiğfara devam etmeliyiz.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Lâ
ilahe illallah zikrine ve istiğfara devam ediniz. Ve çok söyleyiniz. Muhakkak
İblis: "Ben onları günahlarla helak ettim. Onlar da beni Lâ ilahe illallah
ve istiğfar ile helak ettiler" der» buyurmuştur. Bu hususta varid olan
hadis-i şeriflerin bir kısmı da şunlardır: «Lâ ilahe illallah kelime-yi tayyibesini
çok söyleyerek imanınızı tazeleyiniz.» «Zikrin en faziletlisi
"Lâ ilâhe illallah", duanın en faziletlisi "Elhamdülillah"
(Fatiha Sûresi)'dir.» «Ben bir söz biliyorum ki kul onu kendisine
ölüm gelince söylerse ruhu cesedinden çıkarken, ruhuna bir ferahlık geldiğini
görür ve o söz kıyamette onun için nur, aydınlık olur. O "Lâ ilâhe
illallah" sözüdür.» «Lâ
ilâhe illallah kavli, bu sözü söyleyenden doksan dokuz belâyı defeder. Bunu en
aşağısı gamı gidermektir.» Şirk ve küfrün kol gezdiği, iman ve
ahlâkımıza yönelik her türlü tahribatın yapıldığı zamanımızda, "Lâ ilahe
illallah" tevhidi ile imanımızı yenilemeye ve imanımızın gereği olan
şeyleri yapmaya ve Rabb’ımıza iltica edip ruhumuzu yıkamaya ne kadar muhtacız.
«Muhakkak Allah ve melekleri peygambere
salat ederler. Ey iman edenler! Haydin O'na teslimiyetle salat-u selâm
getirin.» (Ahzab: 56) Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem de: «İnsanların bana en yakın olanı üzerime en çok salavat
getirenidir.» «Bana bir defa salavat okuyana Allah Teâlâ
on defa rahmet eder. Bana on defa salavat getiren kimseye Allah celle celaluhu
yüz rahmet gönderir. Bana yüz defa salavat getirene Allah celle celaluhu bin
kere rahmet eder.» «Bana Cebrail aleyhisselam geldi ve dedi ki:
"Ya Muhammed! Ümmetinden salavat
okuyanlar için yetmiş bin melek istiğfar ederler. Melekler kime istiğfar ederse
o kimse cennet ehlinden olur.» «Kimin işi zorlaşırsa üzerime
salavatı çok okusun. Çünkü bana okunan salavat bütün sıkıntıları giderir.
Rızıkları çoğaltır. İşleri bitirir.» «Sizden birisi vefâtımdan sonra bana selam
okursa, Cebrail o selamı bana tebliğ eder. "Ya Muhammed! Bu felan oğlu
felanın sana okuduğu selamdır" der. Ben de O'nun selamına mukabele ederim.
"Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi onun üzerine olsun" derim.»
Kâfirler, "Düşmanlarınız büyük
ordularla üzerinize geliyor. Sakının onlardan" diye, ashab-ı kirama korku
vermek, onları düşman karşısında geriletmek istemişlerdi. Bu haber üzerine
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashab-ı kiram asla endişeye düşmemiş,
çekinmemiş ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.» (Al-i İmran: 173) diye cevap
vermişlerdir. Bizler de böyle durumlar karşısında
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabın yaptığı gibi «Hasbunallah ve
ni’mel vekil» diye mukabele edip, asla gevşememeli, müstakim adımlarla
hedefimize doğru yürümeliyiz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
«Hasbunallah ve ni’mel vekil zikri her türlü korku ve tehlikelerden kişiyi
emniyette kılar» buyurmuştur.
Müslümanlar olarak, tağutî düzenlerin
zahirî güç ve kuvveti karşısında zaman zaman tereddütler geçirebilir ve kendi zahirî
zayıflığımıza hayıflanarak çalışmalarımızda gevşer ve tekasül gösterebiliriz.
Veya en yakınlarımızın yanlış telkin ve tepkileri ile karşı karşıya
gelebiliriz. Böyle durumlarda, Allah Teâlâ’nın, Nemrut'u ve mızrakları bir
orman manzarası arzeden, ovaları, dağları dolduran ordusunu, onları tahkir ve
müslümanlara bir ibret olmak üzere sivrisinekle helak ettiğini ve yine Kâbe'yi
yıkmak üzere gelen Ebrehe ordusunu Ebabil kuşları ile yok ettiğini tefekkür
edip, «Lâ havle vela kuvvete illâ billah» (Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi
yoktur) zikrine devam etmeliyiz. Bununla beraber hakkın hâkimiyeti, batılın
izâlesi için durmadan, dinlenmeden ve hiçbir engel karşısında yılgınlık
göstermeden çalışmalıyız. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
«Lâ havle velâ kuvvete illâ billah doksan dokuz derde devadır. Onların en
küçüğü hüzün ve kederdir.» «Ya Hazım! "Lâ havle velâ kuvvete
illâ billah’ı çok söyle. Çünkü o, şüphesiz cennet hazinelerindendir.» buyurdu.
ALLAH'TAN BAŞKA GÜÇ VE KUVVET SAHİBİ YOKTUR VE HAKİMİYET ALLAH'INDIR.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu
duayı çok yaparlardı. Mânâsı: «Ey kâlbleri çekip çeviren Rabb’ım! Kalbimi dinin
üzerine sabit kıl.» demektir. Peygamberler masumdur. Onların iman üzere
yaşayıp, iman üzere öleceği ve cennete girecekleri kat’îdir. Buna rağmen
âlemlerin efendisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle dua ediyor. Her
gün çeşitli günahlarla kirlenen ve hatta zaman zaman belki de farkında olmadan
imanımızı tehlikeye düşürecek kebairlere dalan bizler, bu duaya ne kadar
muhtacız.
YA RABB! BİZLERİ SIRR-I TEVHİDE ERDİR.
İMANLA YAŞAT, İMANLA ÖLDÜR.
AMİN. |