TAVSİYELER

 

1- Ailemizin her ferdi Kur'an-ı Kerim'i yüzüne okumasını öğrenmelidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.» (Buharî) buyurmaktadır. O bakımdan hem kendimiz öğrenmeli ve hem de bütün aile efradımıza öğretmeliyiz. Kur'an'ın tamamını hıfzetmek farz-ı kifaye, namazda okunacak kadar ezberlemek ise farz-ı ayndır.

2- Her gün Kur'an-ı Kerim'den bir hizip okumalıdır. Asırlar var ki, Kur'an ilminden, Kur'an ahlâkından, Kur'an medeniyetinden ve Kur'an devletinden merhâle merhâle uzaklaştırılmış, yetim bırakılmış ve mahrum edilmişiz. Müslümanlar olarak onunla yeniden tanışmak ve onun gölgesinde yeniden dirilmek mecburiyetindeyiz. Kur'an okumak, Allah Teâlâ ile tekellüm etmek ve kelâmdan sahib-i kelâma vasıl olmaktır. Kur'an edeble, huzurla ve Allah Teâlâ ile konuşuyormuş gibi okunursa, nice sır perdeleri açılacak ve kâlb nice ilâhî tecellilere mazhar olacaktır. Ayrıca okuduğumuz bu beş sahifeden en az bir sahifesinin meal ve tefsirini okuyup öğrenmeliyiz. İmkan bulanlar bu beş sahifenin de meal ve tefsirini okumalıdırlar.

3- Fatiha, Ayet el-Kürsî, Bakara sûresinin son iki ayeti, Haşr Sûresi'nin son üç ayeti, Yasin, Saff ve Mülk sûreleri, Duha sûresi ve ondan sonraki sûreler, namaz içinde okunan duâ ve salâvatlar ezberlenip tefsirleri okunarak öğrenilmelidir.

Bu sûreleri ve duaları ezberleyip mânâlarına muttalî olmak için, muteber tefsir kitaplarını okumak ve öğrenmek her müslüman için gerekli olan asgari bir vazifedir. İmkanı olanlar daha fazlasını yapmalıdırlar. Çünkü Kur'an'ı mânâlarını tefekkür ederek okumak daha faziletlidir.

4- Kırk hadis-i şerif metin ve meali ile beraber ezberlenmelidir. Hadis-i şerifler Kur'an'dan sonra, dinimizin ikinci kaynağıdır. Âlemlere rahmet peygamberin, gönüllere sürûr veren mübarek kelamlarını öğrenmek  ve öğretmek çok büyük bir fazilet ve bir ümmet olma borcudur.

«Kim kırk hadisi hıfz eder ve ümmetime naklederse kıyamet günü ben ona şefaatcı ve şahit olurum» hadis-i şerifi ne büyük bir müjdedir. Onun şefaatını dilemek ve ummak gönüllerimizde bir coşku, dillerimizde bir dua değil mi?

5- Ehl-i sünnet itikadı ile ilgili bir akaid risalesini okuyup öğrenmelidir. İtikada taalluk eden meseleleri öğrenmek her müslüman için farz-ı ayındır. Nice insanlar vardır ki cehâletleri sebebiyle öyle işler ve konuşmalar yapar ki, imanından olur da farkında olmaz ve hâlâ kendisini İslâm dairesinde zanneder.

Zamanımızda öyle sapık ve aldatıcı fikir cereyanları var ki, bu cereyanların yalan-yanlış telkin ve tesirlerinden korunabilmek için ehl-i sünnet ve’l cemaat akaidini çok iyi bir şekilde öğrenmek mecburiyetindeyiz.

Aksi takdirde, birçok sapık düşüncelerin, batıl fikirlerin, farkında olmadan zebûnu olabiliriz.

6- Allah'a kulluk vazifemizi en iyi bir şekilde yapabilmek için en azından bir ilmihâl kitabı okuyup güzelce öğrenmelidir. İmkan ve zamanı olan daha tafsilatlı bir fıkıh kitabı okumalıdır. Çünkü müslümanın fıkhını öğrenmesi farz-ı ayındır. Kişinin iştigal ettiği iş hususundaki fıkhî hükümleri öğrenmesi de farz-ı ayındır.

Ticaret yapan kişinin ticaret ile ilgili ahkamı, ziraat yapan kişinin ziraat ile ilgili ahkamı öğrenmesi gibi.

Ulemâ, her sene bir defa olsun ilmihâl kitabını okumayı tavsiye etmektedir.

7- Ahlâk, muaşeret ve tasavvufa ait çok sağlam ve güvenilir bir kitap okunmalıdır. Ve böylece Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hüsn-ü ahlâkı öğrenilip onun ahlâkı ile mütehallık olmalıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim» «Beni Rabb’ım terbiye etti. Ne de güzel terbiye etti» buyurmuş. Allah Teâlâ da: «Sen en yüce ahlâk sahibisin.» (Kalem: 4) buyurarak onun yüksek ahlâkına işaret etmiştir.

Müslümanın, Allah'a, Rasûlullah'a ve diğer bütün varlıklara karşı vazife ve mes'uliyetleri vardır. Ana, baba, evlat, akraba, komşu ve bütün müslümanların kendi aralarında riayet etmekle mükellef oldukları hak ve vazifeleri olduğu gibi, gayr-i müslimlere ve hatta hayvanlara karşı da vazife ve mes'uliyetleri vardır.

Bu hususlardaki İslâmî hükümleri ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ahlâkını öğrenmek de farz-ı ayındır. Öğrenelim ki ahlâk-ı Muhammedî ile mütehallık olalım, öğrenelim ki hiç kimseye karşı haksızlık etmeyelim ve vazifelerimizi bihakkın ifa edelim...  

Tasavvuf İslamî ilimlerden bir ilimdir. Ameli mezhepler fıkıh ilminden doğduğu gibi, tarikatlarda tasavvuf ilminden zuhûr etmiştir. Bir müslümanın tasfiyeyi kalb ve tezkiyeyi nefs yapması için Kur’an ve sünnete uygun bir tarikata girip, bir mürşid-i kâmile intisab etmesi  çok güzel bir şeydir. Ancak tasavvuf ve tarikatlar hakkında yeterli bilgisi olmayan bir çok müslüman istismarcı, tarikatla, irşadla, şeriatla bir ilgisi bulunmayan yol kesici, câhil kişilerin tuzağına düştüğü görülmektedir.

Onun için tasavvufla ilgili sahih kitaplar okunmalı, ilmine, irfanına güvenilen kişilerle istişare edip ona göre hareket edilmelidir.

8- Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı ile ilgili güvenilir bir kitap okunmalıdır. Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı yaşanılan Kur'an'dır. O'nun söz, fiil ve takrirleri Kur'an'ın en berrak ve en sağlam tefsiridir. Zaman ve imkanı olan Hulefa-i Râşidîn dönemini, Emevî, Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini de kapsayan bir İslâm tarihi okumalıdır. Hatta daha da zamanı ve imkanı olan son iki yüzyılın siyasî tarihini okumalıdır ki yerli ve yabancı İslâm düşmanlarının, İslâm  dini ve müslümanlar aleyhine yaptıkları plan, hile ve hud'alarını, zulüm ve işkencelerini görsünler de mütenebbih olsunlar.

9- Ailece, İslâm'ın farz kıldığı ibadetler yapılmalı, haramlardan sakınmalı ve aile içinde İslâmî yaşantı tam olarak hâkim kılınmalı, ailenin her ferdi, hak ve vazifelerini çok iyi bir şekilde öğrenmelidir. Varsa kaza namazları, oruç kaza ve keffareti, kul hakkı vakit geçirilmeden ifa edilmelidir. Zekat fakirlerin zenginler üzerindeki hakkıdır. Zengin olup da daha önce zekat vermeyen, geçmiş yılların zekatını vakit kaybetmeden vermeli ve her yılın zekatını da geciktirmeden zamanında ödemelidir. Haram yollardan kazanç sağlamak ve ticaret yapmaktan sarf-ı nazar etmeli ve aile efradına haram lokma yedirmemelidir.

Namazları cemaat ile kılmaya özen göstermelidir. Çünkü cemaat ile namaz kılmak, yalnız başına namaz kılmaktan 27 derece daha efdaldir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem «Vallahi içimden öyle geçti ki gençlere benim için odun demetleri hazırlamalarını emredeyim, sonra özürsüz olarak cemaate gelmeyip evlerinde namaz kılanlara geleyim ve evlerini üzerlerine yakayım.» buyurmaktadır. Görülüyor ki cemaat, İslâm'ın şiarından ve bu din-i mübinin özelliklerindendir.

10- Çocuklarımız Allah Teâlâ'nın bizlere bir emanetidir. Onları en iyi bir şekilde terbiye edip, ahlâklı, dürüst, güvenilir, sağlam ve muttakî bir müslüman olarak yetiştirmeliyiz. Yavrumuz ana rahmine düştüğü andan doğana, doğduktan sonra rüşd çağına varıncaya ve ondan sonraki hayatı için yapacağımız vazifeler vardır. Çocuk anne rahmine düşünce, anne yiyecek, giyecek ve içeceklerine, söz ve davranışlarına, diğer insanlarla olan muaşeretine her zamankinden daha fazla dikkat etmelidir. Bu hususta, baba da anneye kolaylık gösterip yardımcı olmalıdır. Çocuk doğunca O'na İslâmî bir isim vermeli, rüşd çağına gelene kadar, Kur'an'ı ve farz olan İslâmî ilimleri öğrenmesi, Muhammedî ahlâkla ahlâklanması ve ibadetlerini yapma hususunda eğitilmelidir. Ayrıca kabiliyeti doğrultusunda bir meslek sahibi olması için yönlendirilmelidir. Onun için İslâm'ı yaşayabileceği İslâmî bir vasat hazırlanmalıdır. Yani güvenilir, ahlâk-ı hâmide sahibi bir ilim adamının tedris halkasına sokulmalı, çok iyi bir arkadaş çevresi oluşturulmalıdır. Zamanı gelince dindar, afîfe bir kızla, çocuğumuz kızsa dindar bir gençle İslâmî ölçülere uygun bir nikah ve düğünle evlendirmelidir. Evlilik hayatından sonra da kontrole devam etmeli, hayır nasihatlarda bulunmalı, nefis şeytan ve kötü çevrenin tesiri ile İslâm'a aykırı işler yapmasına mâni olup, Allah yolunda çalışması sağlanmalıdır.

11- Evimizde, başta Kur'an-ı Kerim, tefsir, hadis, akaid, fıkıh, ahlâk ve İslâm tarihi ile ilgili temel kitaplar olmak üzere, bir kitaplık tesis etmelidir. Böylece hanelerimiz bir mektep ve bir "Dar'ul Erkam" olmalıdır.

12- Ailemizin kadın, erkek, kabiliyetli bütün efradı, yakın çevremizden başlayarak ve özellikle ev sohbetleri yaparak İslâmî tebliğatta bulunmalı ve müslümanların tağutî düzenlerin tuzaklarından, nefis ve şeytanın hile ve hud'alarından kurtulmaları ve Allah'a karşı kulluk vazifelerini en iyi bir şekilde ifa etmeleri için çalışmalıdır. «Siz insanlığın iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.» (Al-i İmran: 110)

«Ya Ali! Senin vasıtanla bir kişinin hidayete ermesi senin için dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır.» Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hz.Ali radıyallahu anha hitabı, aynı zamanda bütün ümmete hitabıdır.

13- İslâmî hizmetler muhakkak istişare ile yapılmalıdır. İstişâre yapacağımız şahıs, dürüst, güvenilir, sır saklayan, ahlâklı, İslâm'ı bilen ve itidal sahibi olmalıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Kim bir iş yapmak diler de, onun hakkında müslüman bir kişi ile istişare ederse, Allah onu işlerinin en isabetlisine muvaffak kılar.»

«Kendisi ile istişâre  edilen kişi emin olmalıdır.» buyurmuştur.

Allah Teâlâ müslümanların vasıflarını bildirirken, «Onların işleri aralarında istişâre iledir.» (Şura: 38) buyurmuştur.

14- Her namazdan sonra bütün müslümanlara, hasseten yapılan İslâmî çalışmalarda muvaffak olmak için, bütün samimiyetimizle dua etmeliyiz. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Din kardeşi hakkında yapılan gıyabî dua reddolunmaz.»

«Dua mü'minin silahıdır.»

«Dua belâyı defeder.» buyurmaktadır.

Allah Teâlâ: «Rabb’ını içinden yalvararak ve ondan korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an, gafillerden olma» (A'raf: 205) buyurur.

15- Teheccüd, İşrak, Duha ve Evvabin namazlarını kılmak için gayret edilmelidir.

Teheccüd: Seher vaktinde, iki rekattan oniki rekata kadar kılınan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme farz, ümmete sünnet olan bir namazdır.

«Gecenin bir kısmında uyanarak sana mahsus bir fazlalık olarak namaz kıl. (Böylece) Rabb’ının seni övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.» (İsra: 79)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:

«Gece namazına devam ediniz. Zira o, sizden önceki sâlihlerin adetidir. Sizi Rabb’ınıza yaklaştırıcı günahların affına ve nefsi, günahlardan alıkoymaya sebeptir» buyurmaktadır. (Müslim)

Cenab-ı Hakk, gece uyanıp yatağından kalkarak teheccüd namazı kılan sâlih kulları:

«Korkuyla ve umutla Rab’lerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak kalır.» (Secde: 16) buyurarak övmektedir. Teheccüd iki rekat kılınırsa her rekatta Fatiha'dan sonra İhlas, altı veya sekiz rekat kılınırsa Fatiha'dan sonra Yasin okunmalıdır.

İşrak: Güneş doğduktan takriben bir saat sonra kılınan iki rekat nâfile namazdır. Her rekatta Fatiha'dan sonra İhlas-ı Şerif okunur. Bir kişi sabah namazını kıldıktan sonra konuşmadan, ilim, zikir, Kur'an tilaveti, tefekkür ile meşgul olmalı, zamanı gelince de işrak namazını kılmalıdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «İşrak namazını kılanlar için bir hacc ve umre sevabı vardır» buyurmaktadır.

Duha: Güneş doğduktan takriben iki buçuk, üç saat sonra en azı dört, çoğu oniki rekat olarak kılınan nâfile bir namazdır. Her rekatta Fatiha'dan sonra üç İhlas-ı Şerif okunması tavsiye olunmuştur. Hz. Aişe radıyallahu anha: «Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Duhâ namazını dört rekat kılar. Allah'ın dilediği kadar da artırırdı» demiştir.

Evvabin: Azı iki, çoğu altı rekattır. Akşam namazının sünnetinden sonra konuşmadan kılınır. İki rekat kılanlar, Fatiha'dan sonra, birinci rekatta Kâfirun Sûresi'ni, ikinci rekatta da İhlas-ı Şerifi okurlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Akşam namazından sonra, altı rekat namaz kılanın günahı deniz köpüğü kadar çok olsa da affolunur.” buyurmuştur. Affolunan günahlar küçük günahlardır. Bu bağışlamadan büyük günahlar, kul hakkı ve amme hakkı hariçtir. Gündüz kılınan nâfile namazlarda dört rekatta bir, gece kılınan nâfile namazlarda ise iki rekatta bir selam verilir.

16- Mazereti olmayanlar, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak için gayret etmelidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

«Ameller (Cenab-ı Hakk'a) Pazartesi ve Perşembe günleri arzolunur. Ben amelimin oruçlu bulunurken arz olunmasını seviyorum.” (Tirmizi) buyurmuştur.

Gücü yetenler her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde de oruç tutsun. Abdullah ibn-i Abbas radıyallahu anhuma: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eyyam-ı bîd'i (ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri) hazer ve sefer hâlinde oruçsuz geçirmezdi.” (Nesâi) demiştir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Her aydan üç gün oruç tutmak, yılın hepsini oruç tutmak gibidir.» (Buharî-Müslim) buyurmuştur.

17- Her müslüman kendi durumuna göre her cuma bir veya bir kaç fakire sadaka vermelidir. İmkanı olanlar, borç isteyeni veya bir sadaka için kapıya geleni  asla geri çevirmemelidir. Allah Teâlâ: «Mallarını gece ve gündüz, açık, gizli infak edenlerin mükafatı Allah katındadır. Onlar için ne korku vardır ne de üzülmek.» (Bakara: 274) buyurur.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

«Müslüman kişinin sadakası ömrü ziyadeleştirir. Kötü ölümle ölmekten muhafaza eder.»

«Sadaka yetmiş çeşit belâyı meneder. Bunların en hafifi cüzzam ve alaca hastalığıdır.»

«Velev ki bir hurma parçasını sadaka olarak vermekle de olsa ateşten sakının. Eğer bunu da bulamazsanız, güzel kelime, tatlı dille o ateşten korunun.» buyurmuşlardır.

18- Her cuma namazından sonra yedi İhlas, yedi Felak, yedi Nâs sûreleri okunmalıdır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Kim Cuma Namazı'ndan sonra, konuşmadan ve kalkmadan İhlas, Felak ve Nas sûrelerini yedişer defa okursa, Allah Teâlâ onu gelecek Cuma'ya kadar zarar verici şeylerden muhafaza eder.» buyurmuştur.

19- Her gün sabah ve akşam «Ölmeden önce ölünüz.» «Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz. Tartılmadan önce amellerinizi tartınız.» tavsiyeleri doğrultusunda, nefsimizi hesaba çekmeliyiz.

«Ey iman edenler! Allah'tan korkunuz. Her nefis yarın için (ahiret için) ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkunuz. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.» (Haşr: 18) Nefis muhasebesi ve sorgulaması; itikat, ibadet, muamelat, helâl ve haramlar, ilim, tebliğ, cihad, ahlâk ve muaşeret ve İslâmî çalışmalarda yapmamız gereken vazifelerimizi içermelidir. Hülâsa olarak "Bugün Allah için, İslâm için ne yaptın?” diye nefsimizi muaheze etmeliyiz.

20- Aşağıdaki istiğfar, tevhid, salavat ve duaları lisanımıza vird etmeliyiz.

     Allah Teâlâ: «Ve Allah'tan mağfiret iste, çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.» (Nisa: 106)

   «Hemen Rabb’ını hamd ile tesbih et. O'nun yarlığamasını iste. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir.» (Nasr: 3)

    «Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de, sonra Allah'tan mağfiret isterse O, Allah'ı çok yarlığayıcı, çok esirgeyici bulur.» (Nisa: 110) buyuruyor.

      Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: «Allah'a yemin olsun ki ben, günde yetmiş defadan fazla Allah'tan mağfiret diliyorum.»

      «Kim istiğfara devam ederse, Allah o kimse için her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir sevinç yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.»

      Bu ayet ve hadisler ışığında derin bir tefekkürle, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız sayısız günah ve kusurlarımız için ihlas ve samimiyetle tevbe ve istiğfara devam etmeliyiz.

   Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Lâ ilahe illallah zikrine ve istiğfara devam ediniz. Ve çok söyleyiniz. Muhakkak İblis: "Ben onları günahlarla helak ettim. Onlar da beni Lâ ilahe illallah ve istiğfar ile helak ettiler" der» buyurmuştur. Bu hususta varid olan hadis-i şeriflerin bir kısmı da şunlardır:

    «Lâ ilahe illallah kelime-yi tayyibesini çok söyleyerek imanınızı tazeleyiniz.»

«Zikrin en faziletlisi "Lâ ilâhe illallah", duanın en faziletlisi "Elhamdülillah" (Fatiha Sûresi)'dir.»

    «Ben bir söz biliyorum ki kul onu kendisine ölüm gelince söylerse ruhu cesedinden çıkarken, ruhuna bir ferahlık geldiğini görür ve o söz kıyamette onun için nur, aydınlık olur. O "Lâ ilâhe illallah" sözüdür.»

      «Lâ ilâhe illallah kavli, bu sözü söyleyenden doksan dokuz belâyı defeder. Bunu en aşağısı gamı gidermektir.»

      Şirk ve küfrün kol gezdiği, iman ve ahlâkımıza yönelik her türlü tahribatın yapıldığı zamanımızda, "Lâ ilahe illallah" tevhidi ile imanımızı yenilemeye ve imanımızın gereği olan şeyleri yapmaya ve Rabb’ımıza iltica edip ruhumuzu yıkamaya ne kadar muhtacız.

 

    «Muhakkak Allah ve melekleri peygambere salat ederler. Ey iman edenler! Haydin O'na teslimiyetle salat-u selâm getirin.» (Ahzab: 56)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: «İnsanların bana en yakın olanı üzerime en çok salavat getirenidir.» 

    «Bana bir defa salavat okuyana Allah Teâlâ on defa rahmet eder. Bana on defa salavat getiren kimseye Allah celle celaluhu yüz rahmet gönderir. Bana yüz defa salavat getirene Allah celle celaluhu bin kere rahmet eder.»

   «Bana Cebrail aleyhisselam geldi ve dedi ki: "Ya Muhammed!  Ümmetinden salavat okuyanlar için yetmiş bin melek istiğfar ederler. Melekler kime istiğfar ederse o kimse cennet ehlinden olur.»

«Kimin işi zorlaşırsa üzerime salavatı çok okusun. Çünkü bana okunan salavat bütün sıkıntıları giderir. Rızıkları çoğaltır. İşleri bitirir.»

   «Sizden birisi vefâtımdan sonra bana selam okursa, Cebrail o selamı bana tebliğ eder. "Ya Muhammed! Bu felan oğlu felanın sana okuduğu selamdır" der. Ben de O'nun selamına mukabele ederim. "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi onun üzerine olsun" derim.»

      Kâfirler, "Düşmanlarınız büyük ordularla üzerinize geliyor. Sakının onlardan" diye, ashab-ı kirama korku vermek, onları düşman karşısında geriletmek istemişlerdi. Bu haber üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashab-ı kiram asla endişeye düşmemiş, çekinmemiş ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.» (Al-i İmran: 173) diye cevap vermişlerdir.

    Bizler de böyle durumlar karşısında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabın yaptığı gibi «Hasbunallah ve ni’mel vekil» diye mukabele edip, asla gevşememeli, müstakim adımlarla hedefimize doğru yürümeliyiz.

    Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Hasbunallah ve ni’mel vekil zikri her türlü korku ve tehlikelerden kişiyi emniyette kılar» buyurmuştur.

 

    Müslümanlar olarak, tağutî düzenlerin zahirî güç ve kuvveti karşısında zaman zaman tereddütler geçirebilir ve kendi zahirî zayıflığımıza hayıflanarak çalışmalarımızda gevşer ve tekasül gösterebiliriz. Veya en yakınlarımızın yanlış telkin ve tepkileri ile karşı karşıya gelebiliriz. Böyle durumlarda, Allah Teâlâ’nın, Nemrut'u ve mızrakları bir orman manzarası arzeden, ovaları, dağları dolduran ordusunu, onları tahkir ve müslümanlara bir ibret olmak üzere sivrisinekle helak ettiğini ve yine Kâbe'yi yıkmak üzere gelen Ebrehe ordusunu Ebabil kuşları ile yok ettiğini tefekkür edip, «Lâ havle vela kuvvete illâ billah» (Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur) zikrine devam etmeliyiz. Bununla beraber hakkın hâkimiyeti, batılın izâlesi için durmadan, dinlenmeden ve hiçbir engel karşısında yılgınlık göstermeden çalışmalıyız.

      Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem «Lâ havle velâ kuvvete illâ billah doksan dokuz derde devadır. Onların en küçüğü hüzün ve kederdir.»

       «Ya Hazım! "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah’ı çok söyle. Çünkü o, şüphesiz cennet hazinelerindendir.» buyurdu. ALLAH'TAN BAŞKA GÜÇ VE KUVVET SAHİBİ YOKTUR VE HAKİMİYET ALLAH'INDIR.

 

    Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu duayı çok yaparlardı. Mânâsı: «Ey kâlbleri çekip çeviren Rabb’ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl.» demektir. Peygamberler masumdur. Onların iman üzere yaşayıp, iman üzere öleceği ve cennete girecekleri kat’îdir. Buna rağmen âlemlerin efendisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle dua ediyor. Her gün çeşitli günahlarla kirlenen ve hatta zaman zaman belki de farkında olmadan imanımızı tehlikeye düşürecek kebairlere dalan bizler, bu duaya ne kadar muhtacız.

YA RABB! BİZLERİ SIRR-I TEVHİDE ERDİR.

İMANLA YAŞAT, İMANLA ÖLDÜR.

AMİN.

www.cileweb.net