MAL VE TAKVA

 

 

6- Semüre bin Cündeb radıyallahu anhden rivayeten, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

-         Kişiyi halk nazarında itibarlı kılan maldır. Allah katında yücelten ise takvadır.

İZAHI: Haseb: Kişinin gerek kendisi ve gerekse baba ve ecdâdına aid dünya ile ilgili meziyetler ve şereflerdir.

Kerem: Kişinin hayır, şeref ve faziletleri kendisinde toplamasıdır. İnsanların çoğu kişilerin ellerindeki dünyalığa yani mal, makam ve mevkiine itibar ederler. Fakir ve muhtaçlara ise değer vermezler. Allah katında itibarlı ve değerli olan şey ise "takva"dır. Dolayısıyla Allah indinde üstün ve değerli olanlar, zengin makam ve mevki sahipleri değil, "takva" sahipleridir. Velev ki o muttakîler simsiyah bir köle veya ekmeğe muhtaç bir fakir olsun.

Takva: Sakınma, korunma ve korkma manalarına gelir. Şeriatta ise; ahirette zarar doğuracak, azaba sebeb olacak şeylerden sakınıp uzaklaşmaktır. Takva kötü ve yasak edilen şeyleri terkedip iyi ve emrolunan şeyleri yapmakla hasıl olur. Takva, ibadet ve taatların kemal derecesidir. Birgivî merhum; Kur'an'da takvanın faziletine dair yüzelliden fazla ayet olduğundan bahsetmektedir.

«Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve üstün olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haberi olandır.» (Hucurat: 13)

«Allah muttakîlerin yardımcısıdır.» (Casiye: 19)

«Muhakkak Allah muttakîleri sever.» (Tevbe: 14)

«İttika edenler için ahiret yurdu elbette daha iyidir. Akletmiyor musunuz?» (Yusuf: 109)

«O'nun (Allah'ın) dostları ancak muttakîlerdir. Fakat çoğu bunu bilmiyorlar.» (Enfal: 34)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme: «Ya Rasûlallah!  İnsanların hangisi daha  faziletlidir?» diye soruldu. O:

“Kalbi mahmûm ve dili çok doğru olan her mü'min kişidir, buyurdu. Sahabiler:

“Ya Rasûlallah! Dili çok doğru olanın ne demek olduğunu biliriz. Mahmûm kâlb nedir?” diye sordular. O, “Mahmûm kâlb, Allah'tan korkan, tertemiz, içinde günah, zulüm ile yaratıklara kötülük etmek, kin ve hased olmayan kâlbtir» buyurdu. (İbn-i Mace)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: «Kul sakıncalı şeyden korktuğundan dolayı, sakıncasız şeyi de bırakmadıkça muttakîler derecesine ulaşamaz.» (İbn-i Mace) buyurmaktadır.

Hz.Ali kerremallahu vechehu: «Takva, masiyette ısrarı, taatte gururu terketmektir. İnsan cehennemden onunla korunur. Cennet ve cemâle de (Allah'ın lütfu ile) onunla kavuşur» der.

Takvanın üç derecesi vardır:

1- Allah'a ortak koşmaktan ve küfürden sakınıp temizlenmektir.

2- Büyük, küçük bütün günahlardan, tahrimî mekruhlardan sakınmaktır.

3- Tenzihî kerahetlerden, hatta mübahlardan kaçınmak. Kalbi Allah'tan uzaklaştıran, başkası ile meşgul eden, her türlü masivadan temizleyip onu yalnız Allah'a çevirmektir. Takvanın bu üçüncü derecesine ulaşmak herkesin başarabileceği bir şey değilse de, her müslüman takvanın ikinci derecesini elde etmelidir.

Malik bin Dinar şöyle der: “Bir kimse özünde korku alâmetini ve ümit nişanını görürse sağlam bir ipe tutunmuş olur. Korku alâmeti Allah’ın yasak ettiği şeyleri terketmektir. Ümit alâmeti ise Allah Teâlâ’nın emrettiklerini yerine getirmektir.”

Ulemâ zühd ve takva sahiplerinin alâmetlerinden şöyle bahseder:

1- Nefis ve şeytana düşmandırlar.

2- Delilsiz iş yapmazlar.

3- Ölüm için hazırlık yaparlar.

4- Allah için sever, Allah için buğzederler.

5- İyiliği emreder, kötülükten men ederler.

6- Onlar her an tefekkür ederler, hadiselerden ibret alırlar.

7- Kâlblerini masivadan muhafaza ederler.

8- Allah’ın mekrinden emin olmazlar.

9- Allah’ın rahmetinden ümit kesmezler.

10- Allah Teâlâ’nın verdiği dünya malı için sevinmez, elinden çıkan için üzülmezler.

Şereflerin en yücesi, iman ve İslâm şerefidir. Haseb ve nesebde şeref arayan ve onunla böbürlenenler Mevlâna'nın tâbiri ile, çölden, Bağdat'taki Halife'ye bir testi yağmur suyunu hediye getiren bedeviye benzer. O bedevi Bağdat'taki Dicle ırmağından haberdar olsa idi, hediyesinin değersizliğini anlardı.

İman ve İslâm'ın izzet ve şerefini idrak edenler asla, haseb ve nesebe itibar etmezler. Onların Allah indinde hiçbir değeri olmadığını kavrar, takvaya sarılırlar. Selman-ı Farisi radıyallahu anh'a babası sorulmuş, cevaben, «Ben İslâmoğlu Selman’ım» demiştir. Keza Hz.Ömer radıyallahu anh de «Ben de İslâmoğlu Ömer’im» diyerek gerçek izzet  ve şerefin İslâm'da olduğunu belirtmişlerdir.

 

www.GercekAdres.Com