Mide

Yemek ve içmekte ölçüyü kaçırdığımızda en ağır yükü sırtlanan organ midedir. Fazla alkol, fazla sigara, fazla aspirin ve yapay katkılı besinler mideyi zorlayanların önde gelenleridir.

Midenin başlıca görevi ise, besinleri ince bağırsağın sindirebileceği kıvama getirmektir ve bunu, salgıladığı asitler ve çok etkili enzimler sayesinde başarır.

Ama mideyi ele almadan önce yemek borusunu dikkatle gözden geçirmemiz doğru olur. Mide borusundaki yanmalar ve ağızda ekşimsi bir tat oluşturan geğirmeler bir mide probleminin belirtileridir. Bu tür problemler mukoza koruyucu bitkilerle, örneğin ebegümeci ve keten tohumu ile giderilebilir, ama yine de rahatsızlığın nedeninin teşhis edilmesi gerekir. Aynı biçimde, yutkunma zorluklarının da uzmanlarca gözden geçirilmesi gerekir. Bu tür rahatsızlıklar genellikle sinirsel gerginliklerden ve korku hallerinden kaynaklanabilir ve şerbetçiotu, kediotu kökü, yeşil yulaf, lavanta gibi bitkilerin çayı ile tedavi edilebilir.

Sindirim aksaklıkları (İndigestion)

Sindirim aksaklıkları olarak tanımlanan belirtilerin büyük çoğunluğu, ölçüsüzce yemek alışkanlığından kaynaklanır. Sindirim aksaklıklarında genellikle ağrı, şişkinlik, mide yanması ve benzeri belirtiler görülür. Bu belirtilerin nedenleri genelde dört guruba ayrılabilir.

Zamansız yemek

Bedensel işlevler belirli ritimler tarafından belirlenir; mide ve tüm sindirim sistemi de bu konuda bir ayrıcalığa sahip değildir. Zamansız beslenmeyle bu ritmin bozulması durumunda, sindirim aksaklıkları oluşur. Örneğin, vardiyalı çalışan kişilerde bu tür rahatsızlıklar sıklıkla görülür.

Ölçüsüz ve hızlı yemek

Mideye çok fazla besin girdiğinde (bir kerede veya gün boyunca), kapasitesinin üstünde yüklenmiş olur ve görevini tam olarak yapamaz. Bu yüklenme ayrıca, tüm sistemi etkileyebilecek mide problemlerinin oluşmasına yol açabilir. Genellikle beden yağlarında artma görülür. Besinler çok az çiğnenerek kısa sürede yutulduğunda da problemler oluşur. Besinler tam olarak sindirilemez ve sistemi sindirilmemiş biçimde terk ederler.

Yanlış beslenme

Ortaya çıkan belirtiler yeterince açık olmasa bile, pek çok kişinin, belirli besinlere karşı alerjiye yatkınlıkları vardır. Problem oluşturabilecek tüm besinlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Bu tür besinlerin tipik örnekleri, yapışkan albümin gibi tahıl proteinleri içeren, bulgur veya rafine edilmemiş buğday unundan üretilen ekmektir. İnek sütü de çok etkili bir başka alerjendir.

Sinirsel gerginlik

Stres ve korku, mideyi ve tüm sindirim sistemini doğrudan etkiler.

Tüm bu etkenleri göz önüne alarak, beslenmemizi ve yaşam biçimimizi gereğine göre değiştirebilirsek, sindirim aksaklıklarını tedavi edebiliriz. Ayrıca, iyileşmeyi destekleyebilecek şifalı bitkilerden de yararlanılabilir. Bu bitkiler, rahatsızlığın nedenlerine göre seçilmelidir. Keçisakalı, mideyi yatıştıran ve her tür asit fazlalığının önüne geçebilen en önemli bitkidir. Mukoza koruyucu bitkiler de çok etkilidir. Ebegümeci ve keten tohumu bu konuda güvenilebilecek bitkilerdir.

Sindirim yetersizliğine karşı, acı maddeler içeren, centiyane kökü, eğir kökü ve pelinotu gibi bitkiler kullanılabilir.Gaz şişkinliklerine karşı, anason, rezene, frenk kimyonu, oğulotu ve nane gibi bitkiler etkilidir.Sinirsel gerginliklere karşı, sinir sistemini yatıştırıcı ama öncelikle gaz söktürücü etkileri de olan, kediotu kökü, şerbetçiotu, mayıs papatyası, lavanta, ve biberiye anımsanmalıdır.

 

 

 

Mide mukozası iltihabı (Gastritis)

Sindirim aksaklığı gibi işlevsel mide rahatsızlıkları, organik bir hastalığa dönüştüklerinde, öncelikle midenin iç yüzeyini saran mukoza tabakasında iltihaplanma oluşur. Herhangi bir enfeksiyondan veya bazı besinlere karşı oluşan tepkilerden kaynaklanabilen bu iltihaplanma, kısa sürede iyileşebilir, ama uzun süreli (kronik) bir hastalık haline de gelebilir. Uzun süreli hastalıkların kaynağı, yanlış beslenme, alkol, sigara ve stres olabilir.

Genelde, bu nedenlerin birkaçı bir arada bulunur. Gastrit tedavisinin temelini, özel bir diyet ve şifalı bitki kullanımı oluşturmalıdır. Diyet konusunda öncelikle dikkat edilmesi gereken husus, iltihaplanmalara yol açan veya oluşmuş iltihaplanmaların durumunu daha da kötüleştiren, uyarıcı maddelerden kaçınmak olmalıdır. Kimyasal veya mekanik uyarıcılar ve ısı da göz önünde bulundurulmalıdır.

-İltihabik ortama çok kötü etki yapacakları için, çok sıcak yiyecekler ve içecekler tüketilmemelidir. Çok soğuk yiyecek ve içecekler de benzer etki yapabilirler.

-Kimyasal maddeler hastalığı doğrudan etkileyebilirler. Sirke ve benzeri ürünler içeren besinlerden ve turşulardan uzak durulmalıdır. Mide mukozasını aynı biçimde olumsuz etkileyen alkolün her çeşidinden kaçınılmalıdır. Tütün kullanımı da hastalığı kötüleştirir, çünkü tütünün içindeki katranın önemli bir bölümü mideye ulaşır. Bol baharatlı ve yağlı yemekler de rahatsızlıklara yol açabilir.

-Mekanik tahrişe neden olabilecek besinlerden, örneğin, yara üstünde bir zımpara etkisi yapabilecek lifli besinlerden kaçınmak gerekir. Uygulanacak olan diyet daha çok yumuşak besinlerden oluşmalıdır; kara ekmek, fındık-fıstık ve domatesten uzak durulmalıdır. Ama hastalık atlatıldıktan sonra, sağlıklı bir beslenme için çok önemli olan posalı ve lifli besinleri tüketmeye kademeli olarak başlamak gerekir.

Aşağıdaki bitki karışımın çayı da mide mukozasını yatıştırır ve iyileştirir: Meyan kökü 2 ölçek, hatmi kökü 2 ölçek, keçisakalı 1 ölçek, ebegümeci 1 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek.

Kökler ve bitkiler çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür.

Rahatsızlık sona erene kadar, her yemekten sonra 1 bardak çay içilir. Eğer rahatsızlığa şişkinlik de eşlik ediyorsa, karışıma 1 ölçek eğir kökü eklenir. Eğer stres söz konusu ise, sinir sistemini güçlendirici olarak, 1 ölçek de kediotu kökü eklenmelidir.

Mide ülseri

Midenin uğradığı zarar uzun süre fark edilmez veya ihmal edilirse, mide mukozasındaki yüzeysel hasar, mukozanın kas yapısını da tehdit etmeye başlar. Mide mukozası, içinde bulunduğu kötü şartlarla başa çıkamaz, asitler ve enzimler mide duvarına saldırarak sonuca ulaşırlar. Bu sonuç mide ülseridir.

Mide ülserinin şifalı bitkilerle tedavisi hiç de karmaşık sayılmaz ve kısa sürede sonuçlandırılabilir. Ama rahatsızlık belirtilerinin sona ermesiyle, sözü edilen hastalığın kesin tedavisinin birbiriyle karıştırılmaması gerekir. Şifalı bitkiler belirtileri yatıştırarak tedavi sürecini başlatırlar, ama kesin tedavinin zamana ihtiyacı vardır ve ancak yaşam biçimi kontrol altına alındığında gerçekleşebilir. Bir mide veya onikiparmakbağırsağı ülseri oluştuğunda bilmemiz gereken gerçek, yaşam biçimimizin düzensizliği veya ölçüsüzlüğü hakkında bedenimizin bizi uyarmakta oluşudur. Neden belki yalnızca beslenmeden, belki çalışma ortamından, özel ilişkilerimizden veya sempati duyduğumuz siyasi partinin başarısızlıklarından kaynaklanabilir.

Şifalı bitkiler mide ülserini tedavi edebilirler, ama bedenimizin bize verdiği dersten sonuçlar çıkararak yaşam biçimimizi düzenleyemezsek, yeni ülserlerden kurtulmamız pek kolay olmayacaktır.

Tedavinin başarısı, özenle uygulanan beslenme diyetine ve şifalı bitkilerin doğru kullanımına bağlıdır. Bu konuda başarılı olabilecek bitki karışımı: Mayıs papatyası, hatmi kökü, aynısafa, meyan kökü, zencefil, eğir kökü.

Hatmi kökü ve meyan kökü, mukoza koruyucu özellikleri açısından öncelikle önerilir ve mukozayı tedavi edici özelliklere de sahiptirler. Papatya ve zencefil, zayıf ve duyarlı mideleri yatıştırır ve desteklerler. Aynısafa, yara iyileştirici olarak, ülserin iyileşmesine aktif katkı sağlar. Eğir kökü, mideyi güçlendirir ve mide salgılarını (az veya çok olsa da) normal düzeyde tutar. Eğer hastalık nedenleri arasında stres de varsa, kediotu kökü veya şerbetçiotu bu karışıma eklenmelidir.

Bitkiler çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yemeklerden yarım saat önce olmak üzere, günde 3 bardak çay, tatlandırılmadan ve sıcak içilir.

Aşırı rahatsızlıklarda, tamamen posasız, yumuşak besinler almaya özen gösterilmelidir. Ayrıca midenin yükünün daha da azaltılması bakımından, besinler elden geldiğince az albümin içerikli olmalıdır. Rahatsızlıklar azaldıkça, besinlerdeki posa ve albümin oranı ve çeşitliliği de kademeli olarak arttırılabilir. Tütün ve alkolden uzak durmak çok önemlidir. Özellikle tütün açlığı nedeniyle sinirsel gerginlikler oluşabilir ve bu durumda hastanın durumu daha da kötüleşebilir. Ama ne olursa olsun, en doğrusu, tütün(sigara) alışkanlığına bir an önce son vermektir.

İncebağırsak

Besin maddelerinin pek çoğunun özümlenmesi, yaklaşık uzunluğu 6 metre olan incebağırsakta gerçekleşir. Bu nedenle, tüm incebağırsak rahatsızlıkları, tam beslenmeyi engeller ve yaşamsal öneme sahip bazı maddelerin eksikliği kendini açıkça hissettirmeye başlar. Onikiparmakbağırsağı ülserinde de görüldüğü gibi stres, bedenin bu bölümünü büyük ölçüde etkiler. İncebağırsak, sindirim sisteminin en uzun bölümüdür. Onikiparmakbağırsağı, jejunum ve ileum adı verilen üç bölümden oluşur.

Onikiparmakbağırsağı ülseri (Ulcus duodeni)

Onikiparmakbağırsağı, incebağırsağın ilk bölümüdür ve midenin alt bölümündeki (mide ile incebağırsağı ayıran) pilor kapakçığının karşısında başlar. Bu kapakçık, midedeki besinlerin incebağırsağa aktarılmasını kontrol eder. Eğer gerektiği gibi çalışmazsa, fazla miktarda mide asidi onikiparmakbağırsağına akar ve bu durum rahatsızlıklara yol açar. Yüksek oranda asit içeren mide salgıları onikiparmakbağırsağına aktığında, bağırsak duvarlarında oluşan tahrişler veya iltihaplanmalar zamanla ülsere dönüşebilir. Mide kapakçığından fazla miktarda mide asidinin onikiparmakbağırsağına akışının çeşitli nedenleri olabilir. En önde gelen nedenler ise, kapakçığın çalışma ritmini bozan, stres ve gerginliklerdir. İş hayatında yaşanan rekabet ortamı, stres ve gerginlikler göz önüne alındığında, yine de pek az kişinin onikiparmakbağırsağı ülserinden rahatsız oluşu şaşırtıcı bir durumdur.

Bu ülser türü üç yönlü bir tedavi gerektirir: Şifalı bitki tedavisi, beslenmede değişiklikler ve hastalığa yol açan nedenlerle ilgilenmek; yani genelde karşılaşılan stres ve gerginlik yaratan nedenlerden kaçınmaya çalışmak. Şifalı bitkilerle tedavinin değişik etkileyiş biçimleri vardır. Ülserin ve ülseri çevreleyen dokunun tahrişlerden korunabilmesi için, mukoza koruyucu özellikleri içeren ilaçlar gerekir. Ama bu mukoza koruyucu ilaçların aynı zamanda yara iyileştirici özelliğe sahip olmaları daha da iyi olacaktır. Hatmi kökü ve karakafesotu yaprağı bu özelliklere sahiptirler. Mukoza koruyucu ve            yatıştırıcı olarak keten tohumu, bağırsak hücrelerinin tedavisini destekler. Meşe kabuğu veya ceviz yaprağı, bağırsak mukozasını sıkıştırır, güçlendirir ve iltihaplardan arındırır. İnce bağırsak ülserine genellikle bedensel bir güçsüzlük ve hareketliliğin azalması da eşlik eder, çünkü ülserden kaynaklanan zehirli maddeler kana veya lenf sıvısına karışabilir. Bu olasılığa karşılık da, kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçlar, örneğin yoğurtotu ve echinacea kullanılmalıdır(ülkemizde tanınmayan echinacea kökü yerine, standart echinacea preparatları eczanelerden temin edilebilir ve kullanılması çok değerli katkılar sağlayacaktır). Bu şartlara göre yapılabilecek en etkili karışım: Hatmi kökü 2 ölçek, karakafesotu yaprağı 2 ölçek, keten tohumu 1 ölçek, meşe kabuğu 1 ölçek, yoğurtotu 1 ölçek (karakafesotu yerine ısırganotu, meşe kabuğu yerine de ceviz yaprağı kullanılabilir).

Çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, yemeklerden yarım saat önce içilir.

Ayrıca burada, mide ve incebağırsak ülseri tedavisinde çok başarılı olduğu bilimsel anlamda kanıtlanmış olan lahana da kullanılmalıdır. Lahanadaki bu etken madde, anti ulkus faktör olarak bilinen, ama aynı zamanda da bir vitamin olduğuna inanıldığı için, U Vitamini olarak adlandırılan maddedir. Ülser tedavisinde, taze lahananın mutfak robotunda sıkılmış özsuyundan günde 1 litre kadarı, hafif diyet yemeklerinden sonra olmak üzere içilir. Bazı duyarlı bünyelerde gaz oluşumuna neden olabilir, ama lahana özsuyuna bir miktar rezene veya frenk kimyonu çayı eklendiğinde, bu problem de çözülmüş olur.

Belirtiler devam ettiği sürece, posa ve albümin oranı düşük besinlerle beslenmeye özen gösterilmelidir. Belirtilerin azalması oranında, adım adım tam beslenmeye geçilebilir. Hastalığın en yoğun aşamasında, yulaf unu ile hazırlanan lapalar hem besleyici, hem de ülseri çevresindeki mukoza dokusunu koruma altına alır ve yatıştırır.

Stres ve gerginlik durumlarında, sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlarla kısa süreli tedaviler uygulanmalıdır. Bir ülser oluşturmakla bizi uyaran bedenin bu tepkisinin mutlaka doğru yorumlanması gerekir. Tarafsız bir içebakış sonucunda kişi, anlamsız ve boş bir yaşam sürdürüp sürdürmediğini anlayabilir. Anlamlı bir yaşam sürdürebilme yolunda karşılaşılacak problemlerin çözümü için, pek çok yöntemden, örneğin basit gevşeme yöntemlerinden psikoterapiye kadar yararlanılabilir.

Kediotu kökü ve mayıs papatyası eşit oranda karıştırılarak, gerginlik halini ortadan kaldıran etkili bir yatıştırıcı çay hazırlanabilir. Ayrıca, lavanta, ıhlamur ve oğulotu da bu amaç doğrultusunda kullanılabilecek bitkilerdendir.

İncebağırsak iltihabı (Enteritis)

İncebağırsağı etkileyen iltihabik bir süreçtir. İncebağırsağın bir bölümünde veya tümünde görülebilir. Etkilediği bölüm, onikiparmakbağırsağı iltihabı(Duodenitis), başbağırsak bölümü iltihabı(Jejunum) veya incebağırsağın son bölümünün iltihabı(İleitis), aynı yöntemle tedavi edilebilir. Bu tedavi yöntemi ise, onikiparmakbağırsağı ülserine karşı uygulanması önerilen yöntemdir. Bu bitki karışımına ısırganotu da eklendiğinde, iltihaplanma ve ağrı süreci kısalır.

Özümleme problemleri (kötü ve yetersiz sindirim)

Besinlerin tümünün veya yalnızca bazılarının (örneğin minerallerin) incebağırsak tarafından özümlenememesi hali, yaygın ama genellikle teşhis edilemeyen bir aksaklıktır. Bu durum, beslenme yetersizliği belirtilerine, belirgin mineral ve vitamin yetersizliğine, kansızlığa ve kilo kaybına, karın ağrılarına veya teşhisi kolay olmayan hastalıklara yol açabilir.

Bu özümleme yetersizliği genellikle, bazı besin maddelerine karşı oluşan alerjik tepkilerin, bağırsak mukoza hücrelerini olumsuz etkilemesinden kaynaklanır. Bu tür alerjiler, örneğin tahıl alerjisinden kaynaklanan karın hastalıkları gibi belirgin olabilir veya hiçbir belirti vermeyebilirler. Ama özümleme yetersizliği ile ilgili en küçük bir kuşku duyulduğunda, alerjiye neden olabilecek besinlerin tüketilmesine son vermek gerekir. Pek çok besin maddesi alerjilere neden olabilir, ama artık, genelde alerjilere yol açan dört besin maddesi grubu çok iyi biliniyor. Yapışkan albümin içeren besin maddelerinden, özellikle rafine edilmemiş tahıl ürünlerinden kaçınmak gerekir. Süt ve peynir, tereyağı gibi süt ürünleri de çoklukla alerjilere yol açarlar. Yumurtanın yanı sıra, şeker ve şekerli ürünlere de dikkat edilmelidir. Sözü edilen bu besin maddeleri beslenme programından 2-3 hafta boyunca çıkarılıp, olası değişikliklerin gözlemlenmesi gerekir. Eğer olumlu değişiklikler saptanırsa, alerjiye yol açan besin maddesi veya maddeleri beslenme programından tümüyle çıkarılmalıdır. Hiçbir sakıncası olmayan bu basit yöntemle alerjiler kontrol altına alınabilir.

Bağırsak mukoza hücrelerinin yatıştırılması, tedavi edilmesi veya yenilenmesi için, şifalı bitkilerden yararlanılabilir. Ebegümeci, keten tohumu, aynısafa, mayıs papatyası, hatmi kökü gibi bitkiler, mukoza koruyucu ve yatıştırıcı olarak kullanılabilir. İltihap giderici ve mukoza güçlendirici özellikleri ile, ceviz yaprağı, meşe kabuğu, eğir kökü kullanılabilir. Ayrıca bu amaçla, taze elma suyu bolca içilebilir. Gaz oluşumunu önleyici veya gaz söktürücü olarak, rezene, frenk kimyonu, mayıs papatyası ve şerbetçiotu anımsanmalıdır. Her şeyden önce de, bağırsak iltihabına karşı korunabilmek için, echinacea preparatları kullanımının en etkili yöntem olduğu unutulmamalıdır.

Kalınbağırsak

Kalınbağırsağın başlıca görevi, suyu ve mineralleri emmektir. Besin maddeleri, incebağırsakta özümlendiği için, kalınbağırsakta hemen hemen hiç veya çok az özümlenir.

Körbağırsak iltihabı (Appendicitis)

Körbağırsak apandisinin kronik ya da akut iltihabıdır. Bir nöbet biçiminde birden ortaya çıkan akut apandis iltihabı mutlaka tıbbi müdahale gerektirir; aksi halde, apandis duvarının yırtılması sonucunda, karın zarı iltihabı(Peritonitis) oluşabilir ve bu durumda ölüm tehlikesi söz konusudur.

Kronik bir körbağırsak iltihabının belirtileri ise, yüksek ateş, mide bulantısı ve bazen kusma eşliğinde zaman zaman görülen, karnın alt sağ bölümündeki ağrılardır. Bu kronik rahatsızlık, şu bitki karışımı ile tedavi edilebilir: Böğürtlen yaprağı, mayıs papatyası, kekik, ısırganotu çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika boyunca ağzı kapalı durumda demlendikten sonra süzülür. Güne 3-4 bardak bitki çayı, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Ayrıca, iltihabın kurutulmasının hızlandırılması için, echinacea preparatları (draje veya tentür) kullanılmalıdır.

Bölgedeki gerginliği azaltmak ve ağrıyı yatıştırmak için de, süt içinde pişirilen adaçayı yaprakları, bir tülbendin içine yatırılarak, dayanılabilecek sıcaklıkta kompres olarak, yatakta uygulanır.

Hastalığa genelde kabızlık eşlik ettiği halde, müshil ilacı kullanımından kaçınılmalıdır, çünkü durumu kötüleştirebilir. Ani krizlerde doktora başvurmak gereği kesinlikle unutulmamalıdır!

Kalınbağırsak iltihabı (Kolitis)

Kolit, sindirim sisteminin bu organında en sık görülen hastalıktır. Yoğunluğu ve belirtileri, iltihaplanmanın derecesine bağlıdır. Belirtiler kişilerin özelliklerine göre değişebilir ama genelde, ishal ve kabızlık arasında sürekli değişimler, hareketliliğin azalması ve depresyon sıklıkla görülür. Şiddetli ağrılara yol açabilen bu hastalık, şifalı bitki kullanımı ve uygun beslenme diyetleri ile kısa sürede tedavi edilebilir. Uygun bitki karışımı aşağıdaki gibi olabilir: Hatmi kökü 2 ölçek, civanperçemi 2 ölçek, mürver çiçeği 1 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, aynısafa(veya ısırganotu) 1 ölçek. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika üstü kapalı biçimde demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak bitki çayı, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Ayrıca, günde 6 yudum eğir kökü çayı, yemeklerden önce ve sonra birer yudum olmak üzere içilmelidir.

Taze lahana özsuyu kullanımı da tedavi süresinin kısalmasına ayrıca katkıda bulunabilir( onikiparmakbağırsağı ülseri bölümüne bakın).

Bağırsak mukozasını sıklaştırıcı, güçlendirici olarak, meşe kabuğu veya ceviz yaprağı çayı da kullanılabilir. Ayrıca, iltihabın kurutulmasında başlıca rolü üstlenebilecek olan, echinacea preparatlarının kullanımı da ihmal edilmemelidir.

Hastalığın nedenleri arasında stres ve korku da bulunuyorsa, bitki karışımına, sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerden kediotu kökü, sarı kantaron ve ıhlamur da eklenebilir. Alerjen etkileri veya içerdikleri katkı maddeleri nedeniyle bağırsakları tahriş edebilecek besinlerden kaçınmak gerekir. Fiziksel tahrişler de, posalı ve lifli besinlerden kaçınılarak önlenebilir. Çilek ve böğürtlen türü meyveler, fındık-fıstık türü kuruyemişler ve (lahana türü) lifli sebzelerin yemeklerinden veya salatalarından kaçınılmalıdır. Çok sıcak ve çok soğuk yiyeceklerden ve içeceklerden de (sıcak çay-kahve, dondurma, bira) kaçınılmalı, alınan tüm besinlerin beden ısısına uygun olmasına özen gösterilmelidir.

Alkol, sirke ve turşular, etkili baharatlar ve peynirler, yağda kızartılmış yemeklerden uzak durulmalıdır.

İnek sütü ve süt ürünleri, kalınbağırsakta alerjiye yol açan başlıca besinlerdendir. Kahve ve fazla yağlı et ürünlerinden de kaçınılmalıdır. Eğer süt içmek ille de gerekiyorsa, keçi sütü veya soya sütü kullanılmalıdır. Yenebilecek besin maddeleri ise, yumurta, hafif ve kolay sindirilebilen et türleri, balık, karaciğer, kümes hayvanları, çorbalar, az pişmiş sebze ve meyveler (muz çiğ yenebilir), rafine edilmemiş beyaz un ürünleri, ince öğütülmüş tahıl ürünleri ve en başta gelen diyet yemeği olarak, yulaf lapası.

Gün boyunca pek çok kere azar azar yemek, günde 3 kere fazlaca yemekten daha doğrudur. Akut iltihap süresince bu diyetin uygulanması gerekir. Belirtiler azaldıkça, posalı ve lifli besinler kademeli olarak beslenme programına alınabilir. Tahriş edici kimyasallar ve alerjiye yol açan besinler, beslenme programından tümüyle çıkarılmalıdır.

Divertikül iltihabı (Divertikulitis)

İçinde yaşadığımız uygar dünyada genellikle tüketiciye sunulan sağlıksız beslenme biçimleri nedeniyle, özellikle bağırsak duvarları hastalıklara yatkın hale gelmiştir. Bu zafiyet, bağırsak duvarlarında, divertikül adı verilen, kese biçiminde çıkıntılar oluşmasına yol açmaktadır. En çok görüldüğü yerler ince ve kalınbağırsaktır. Genelde küçük ve az sayıda kesecikler oluşmakta, ama bazen de çok sayıda ve büyük keseler oluşabilmektedir. Bu keseler genelde pek az veya hiçbir sıkıntıya yol açmayabilirler, ama bir iltihap odağı haline gelebilir ve içlerinde atık maddeler biriktirebilirler de. Bir iltihaplanma başladığında, bol posalı veya sindirimi mümkün olmayan (örneğin domates kabuğu) maddeler ağrılara ve rahatsızlıklara yol açabilir.Divertikül iltihapları, bir şifalı bitkiler karışımı ve beslenme diyeti uygulamasıyla tedavi edilebilir. Etkili bir karışım aşağıdaki gibi olabilir: Isırganotu 2 ölçek, hatmi kökü 2 ölçek, mayıs papatyası 1 ölçek, eğir kökü 1 ölçek, civanperçemi 1 ölçek.

Bitkiler ayrı ayrı çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika boyunca üstü kapalı olarak demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak çay, yemeklerden yarım saat önce, tatlandırılmadan içilir. Divertikül iltihabına gaz şişkinliği de eşlik ediyorsa, karışıma 1 ölçek zencefil, rezene veya frenk kimyonu da eklenebilir. Kabızlık durumunda ise, 1 ölçek de sinameki yaprağı eklenir. Diyet konusu ise ilginçtir: Hastalık posasız ve lifsiz besin tüketiminden kaynaklandığı halde, akut iltihap durumunda, posalı ve lifli besinlerden kaçınmak gerekir, çünkü bunlar hastalığın durumunu kötüleştirebilirler. Uygulanacak beslenme diyeti, daha çok mukoza koruyucu, örneğin yulaf lapası türü besinlerden oluşmalıdır. Ancak iltihaplanma kontrol altına alındıktan sonra normal bir beslenme programı uygulanmalıdır. Divertikül iltihabının kontrol altında tutulabilmesi ise, ancak doğal ve sağlıklı bir beslenme biçimiyle mümkündür.

Basur (Hemoroit)

Basur, düzbağırsağın(rektum) ve anüsün çok rahatsızlık verici bir hastalığıdır. Düzbağırsağın içinde veya anüsün dışında oluşabilir. Şifalı bitkilerle içten ve dıştan yapılan tedavilerde genelde başarılı sonuçlar alınabilir. Ama her şeye rağmen, hastalığın kaynağının teşhis edilerek öncelikle tedavisi şarttır. Eğer bu temel tedavi yapılmazsa, basurlar hep yeniden oluşacaktır. Hastalığın nedeni, öncelikle, daha önceki bölümlerde ele aldığımız, kronik kabızlıktır. Hastalığın oluşmasındaki ikinci önemli neden ise, karaciğer fonksiyon bozukluklarıdır. Ayrıca gebelik döneminde altkarında kan dolaşımı yetersizliğinden, hareketsizlikten veya şişmanlıktan da kaynaklanabilir. Kan damarı duvarlarının kalıtımsal zayıflığı nedeniyle de basur memeleri oluşabilir. Bu memelerin patlaması sonucunda açık kırmızı renkli kan görülür. Bu kanın gerçekten de basurdan kaynaklanıp kaynaklanmadığının bir uzman doktor tarafından mutlaka teşhis edilmesi gerekir. Böylece, kötü karakterli bir hastalık kuşkusundan da kurtulunmuş olur. Doktora gitmekten çekinmek hiçbir yarar sağlamaz, ama kötü karakterli hastalıkların erken teşhis edilebilme şansı elden kaçırılmış olabilir.

Uzun süre oturulduğunda, oturulan bölgeye kan hücum eder. Bu durum, kabızlıkla birlikte basur oluşumuna yol açar. Acaba bu duruma karşı neler yapılmalıdır? Açık havada yürüyüş veya hafif sporlar ve yüzme, altkarın bölgesinin kan dolaşımını uyarır. Ayrıca kabızlığa karşı da önlemler alınmalıdır. Buğday kepeği, keten tohumu unu, siyah ekmek, bal, bol miktarda sebze ve pirinç harikalar yaratabilir. Anüs kaslarını çalıştırınız. Böylece damarlarda birikmiş olan kanı dağıtabilirsiniz: Günde pek çok kere, anüs kaslarını birkaç saniye boyunca sıkınız ve bu hareketi en azından 20 kere yineleyiniz. Her dışkılamadan sonra anüsü bol suyla yıkayıp, yumuşak tuvalet kağıdı ile kurulayınız. Soğuk suda oturma banyoları, mayıs papatyası ve atkuyruğu kaynama suyu ile hazırlanan soğuk oturma banyoları rahatlatıcıdır.

Basurlar, özellikle karaciğer hastalıkları ile birlikte görüldüğünde, başka bir açıdan ele alınmalıdır. Örneğin siroz hastalığında olduğu gibi, karaciğerde kan birikimi oluştuğunda, kan basıncı bağırsaklara doğru yönelir ve düzbağırsak damarları kanla dolarak şişer. Kapı toplardamarında (vena portea) oluşan bu yüksek basınç nedeniyle, anüs mukozası yüzeyinde veya anüs kanalı içinde basur memeleri oluşur. Basurlarından kurtulmak isteyen kişi, bu oluşumun kaynağını araştırmalı ve belki de kapı toplardamarında oluşan basıncın azaltılması yönünde adımlar atmalıdır. Bu konuda tabii ki bir uzman doktorun görüşünün alınması gerekir. Uygulanacak olan tıbbi tedavi, basit bir yöntemle de desteklenebilir: Sabah ve akşam yemeklerinden önce 10-15 damla atkestanesi tentürü, biraz suya karıştırılarak alınır.

Kan birikimlerinin harekete geçirilmesi için, hindiba çayı günde 2-3 bardak içilebilir. Lokal tedavi olarak, meşe kabuğu veya ceviz yaprağı kaynama suyu ile uygulanan lavmanlar veya kompresler çok büyük rahatlıklar sağlayabilir, ama önce bağırsakların boşaltılması gerekir. Başka bir tedavi biçiminde de uzun süre boyunca, gün aşırı değişimle, beyaz ballıbaba yaprağı, ahududu yaprağı veya böğürtlen yaprağı çayından günde 2 bardak içilir. Ayrıca, uzun süreli kullanımlarda civanperçemi çayı da kendisini kanıtlamıştır. Rahatsızlıklar sona erene kadar bu çay kürlerinin sürdürülmesi gerekir.

Tuzlu suyla hazırlanan mayıs papatyası buğu banyosunun üstünde 10-15 dakika kadar oturduktan sonra, kantaron yağı emdirilmiş bir pamuk, büzgen kasın sonuna kadar ulaşmak üzere, anüsten içeri sokulur. Böylece, dışkılamada rahatlık sağlanmış ve olası mukoza çatlakları önlenmiş olur.

Anüse sürülebilecek veya kompresler yapılabilecek bir merhemi herkes hazırlayabilir: 100g içyağında 20g kurutulmuş çobançantası kısaca kızartılır ve serin bir yere kaldırılır. Ertesi gün yağ tekrar ısıtılır ve tülbentten geçirilerek süzülür. Buzdolabında saklanmalıdır.

Uzun süreli uygulamalar: Isırganotu, ahududu veya böğürtlen yaprağı çayı, dönüşümlü olarak ve balla tatlandırılarak içilebilir. Bolca çiçek balı tüketimi yararlı olur. Veya hindiba, ısırganotu, sinirliot eşit karışımının çayı günde 3 bardak içilir ve aynı zamanda da atkuyruğu veya atkestanesi yaprağı oturma banyoları alınabilir.

www.cileweb.net