Sinir Sistemi

Varlığımızın ruhsal ve fiziksel parçalarının oluşturduğu bütünlük, hiçbir beden sisteminde, sinir sistemindeki kadar belirgin değildir. Sinir sisteminin, fiziksel bedenin bir parçası oluşu gibi, tüm ruhsal işlemlerin sinir sisteminde gerçekleştiği de bilinen bir olgudur. Bu nedenle, fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar ruhsal rahatsızlık belirtileri oluşturabilir; aynı biçimde ruhsal rahatsızlıklar ve hastalıklar da fiziksel belirtiler oluşmasına yol açabilir.

Bu karşılıklı etkileşimi, tedavide bedeni bir bütün olarak gören fitoterapi bilimi(bitkisel tedavi) kabul eder; sinir dokusunun ve onun işlevlerinin, bedenin tedavisinde çok önemli roller üstlendiğini varsayar.

Hastalıkları, hastalığı doğuran etkiden farklı etkileri uyararak tedavi eden bilimsel tıp ise, ruhsal problemleri yalnızca biyokimyasal alana indirgeyerek, uygun ilaçların problemi çözeceğini veya en azından normal bir yaşam sürdürülebilmesi için gereken şartların oluşturulabileceğini kabul eder.

İlginçtir ama, alternatif tıpta uygulanan pek çok tedavi yönteminde, fiziksel hastalıkların büyük bir çoğunluğunun ruhsal problemlerden kaynaklandığı ve bedensel problemlerin büyük bir çoğunluğunun da ruhsal tedaviden geçtiğine inanılır.

Bu değişik görüş açıları bir araya getirildiğinde, bedensel ve ruhsal boyutun bir bütün olarak değerlendirilmesinin gerekliliği açıkça görülür. Tüm bedenin bir parçası olarak, sinir sistemini tedavi edebilir, besleyebilir, güçlendirebilir ve böylece ruhsal dengeyi destekleyebiliriz. Tam anlamıyla sağlıklı olabilmek için, doğru beslenip ölçülü bir yaşam biçimi seçerek bedensel dengemizi korumamız gerekir. Ama aynı bağlamda, moral ve duygusallık dengesini oluşturmakla görevli olduğumuzu da unutmamalıyız. İçinde bulunduğumuz duygusal ortam rahatlatıcı ve yararlı olmalı, duygulanımda dengeye katkı sağlamalıdır. Düşüncelerimiz yaratıcı ve yaşatıcı olmalı, sezgi ve hayal gücünün engelsiz akımı sağlanabilmeli, kuralların sınırları içinde donup kalmamalarına özen gösterilmelidir. Ruhsal enerjimizin özgürce akışına açık olmalıyız, çünkü bu enerji akımı sağlanamadıkça sağlıklı olabilmek mümkün değildir.

Bu bağlamda bedende ortaya çıkan her hastalığın, duygu, düşünce ve algılamakla bağıntılı oluşu görmezden gelinemez. Ayrıca, büyük bir bütünün bir parçası, yani insanlığın bir parçası olduğumuzu unutmamamız gerekir. Böylece, insanlığın tüm hastalıkları ile de ilişki içindeyiz ve doğrudan kontrol edemeyeceğimiz bir etkiler ve nedenler denizinde yüzmekteyiz. Özellikle batılı ülkelerde karşılaşılan çok çeşitli nevrozlar, anormal bir çevreye gösterilen tepkiler, yani hastalıklı bir toplumun çılgınlıklarına karşı gösterilen sağlıklı ruhsal tepkilerdir.

Duruma bu açıdan bakıldığında, eğer hastalık gerçekte toplumsal bir hastalığın yansıması ise, kişisel hastalıkların tedavisinde bazı sınırların aşılamaması normaldir. Sona ermekte olan Yirminci Yüzyılda bir iyileştirici(hekim) olmak, aynı zamanda olagelenlerin tümünü anlayabilmek ve bir anlamda politik bir gözlemci veya aktif politikacı olmak anlamına da geliyor. Bizim sağlıklı olabilmemiz için, toplumumuzun sağlıklı olması gerekir. Toplumumuzun sağlıklı olabilmesi için, bizim sağlıklı olmamız gerekir. En yüksek amaçlarımızı toplumumuzun yansıtabilmesi için, birey olarak bizler bu amaçlar doğrultusunda çaba göstermeli ve bu amaçları çevremize yansıtabilmeliyiz.

İnsanlığın kendine yardım edebilmesi için, şifalı bitkilerle tedavi bilimi, insanoğlunun sinir sisteminin desteklenmesinde güvenilir bir araç olabilir. Çünkü bu araç, kişinin kendi bütünlüğünü algılayabilmesi için bedensel ve ruhsal alanda yardımcı olabilen en etkili ve en zararsız yöntemleri içerir.

Sinir Sistemi İle İlgili Şifalı Bitkiler

Uyarıcı ve yatıştırıcı özelliklerinin yanı sıra, şifalı bitkiler, sinir sistemine yardımcı olabilecek daha başka etkilere de sahiptirler.

Sinir sistemini güçlendirici ilaçlar

Fitoterapi biliminin bu alanda kullanıma sunduğu belki de en önemli katkı, sinir sisteminin güçlendirilmesi ve beslenmesidir. Şoke olma durumunda, stres veya sinir zafiyetinde güçlendirici bitkiler, sinir hücrelerini doğrudan güçlendirir ve besler; korkuları veya depresyonları yatıştırmak için, yatıştırıcı türü ilaçların alınmasına hiç gerek yoktur. Pek çok sinirsel probleme karşı kullanılabilen, sinir sistemini güçlendirici ilaçların değeri ölçülemez.

Belki şaşırtıcıdır ama, sinir hücrelerinin güçlendirilmesi konusunda kullanım alanları ve etkileri bakımından en önde geleni yulaf bitkisidir. Tentür, çay ve banyo katkısı olarak yalnız başına, eğer gerekiyorsa uyarıcı veya yatıştırıcı bitkilerin tentürlerine veya çaylarına eklenerek kullanılabilir, hatta doğrudan yenebilir de!

Ayrıca yatıştırıcı özellikler de içeren, sinir sistemini güçlendirici ilaçların başlıcaları: Sarı kantaron, kediotu kökü, arslankuyruğu, şerbetçiotu, mayıs papatyası, adaçayı, kekik, civanperçemi, kereviz yaprağı, lavanta. Stresten kaynaklanan problemlerde en etkili olanı ise kediotu köküdür.

Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlar

Stres ve gerginlikten kaynaklanan sinirsel rahatsızlıkların tedavisinde, sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler çok başarılıdır. Sinir sistemini yatıştırıcılık açısından tipik olan bitkiler: Kediotu kökü, sarı kantaron, arslankuyruğu, yulaf, mayıs papatyası, lavanta, ıhlamur, ökseotu, oğulotu, nane.

Bu listede görüldüğü gibi, bazı yatıştırıcı bitkiler başka özelliklere de sahiptirler.

Doğrudan merkez sinir sistemini etkileyen bitkilerin yanı sıra, (çevrel sinir sistemini ve kas dokularını etkileyen) kramp çözücü bitkilerle de dolaylı yatıştırıcı etki sağlanarak, sistemin bütünü etki altına alınabilir. Bedensel gerginlik çözüldüğünde, ruhsal gerginliğin çözülmesi de kolaylaşacaktır.

Sinir ilaçlarının yanı sıra mukoza koruyucu ilaçlar da yararlı olur, çünkü onlar dokuları yatıştırabilir ve bu yolla tedaviyi destekleyebilirler.

Sinir sistemini uyarıcı bitkiler

Sinir hücrelerinin doğrudan uyarılması gereği sıkça rastlanan bir durum değildir. Ama gerektiğinde bu amaç doğrultusunda, bedensel hareketliliği arttırabilmek için sinir sistemini güçlendirici ve hatta sindirim sistemini uyarıcı ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar bedensel uyumu destekleyecek ve böylece sinir sistemini uyarıcı ilaçların etki süresini büyük ölçüde aşan, uzun süreli bir genel etki sağlayabileceklerdir.

Ama yine de sinir sistemini doğrudan uyarmak gerektiğinde, bu amaca en uygun bitkiler: Mate(Paraguay çayı), kahve ve koyu çay. Ama yaygınlıkla kullanılan bu ilaçların, örneğin korku ve gerginlik durumları gibi psikolojik yan etkiler içerdikleri unutulmamalıdır.

Uçucu yağlar içeren bazı aromalı bitkiler de sinir sistemini uyarıcı olarak kullanılabilir; nane en uygun ve etkili olanıdır.

Sinir Sisteminin Hastalık Belirtileri

Çeşitli hastalık süreçleri sonucunda ortaya çıkabilen ve tipik bir hastalık tablosunu çizecek biçimde birbirleriyle ilişkili görünen belirtilerin tümü, sendrom olarak adlandırılır. Bilimsel tıp, psikosomatik ve somatik(bedensel) hastalık belirtilerinin arasındaki ilişkiyi gözlemleyerek, psikolojik ve fiziksel hastalıkların kaynağını teşhis eder. Psikolojik etkenler fizyolojik belirtilere yol açabilir veya fizyolojik rahatsızlıkları olumsuz etkileyebilir; aynı bağlamda, fizyolojik etkenler de psikolojik durumu etkileyebilir. Ama herhalde, her hastalığın, beden-akıl-maneviyat arasındaki derin ilişkinin etkisinden kaynaklandığını varsaymak daha ölçülü bir yaklaşım olurdu. Bu doğrultuda, bir hastalığın tedavisinin sinir ilaçları ile desteklenmesi gerektiğinde, bu karmaşık etkileşimin göz önünde bulundurulması gerekir.

Pek çok hastalık nevraljik belirtiler göstermedikleri halde, sinir sistemi ile çok yakın bir ilişki içindedir. Genelde bu tür hastalıklar, tüm sinir sisteminin güçlendirilmesi yoluyla tedavi edilebilir. Bu tanıma uyacak örnek hastalıkların bazıları:

-Kan dolaşımı sistemi: Yüksek kan basıncı ve koroner atardamar hastalıkları

-Solunum sistemi: Astım ve saman nezlesi

-Sindirim sistemi: Mide ve bağırsak ülserleri, bağırsak düzensizlikleri, şişkinlik ve sindirim aksaklıkları

-Deri: Deri problemleri

-Salgı sistemi: Tiroit problemleri ve iç salgı sistemi rahatsızlıkları (endokrin sistem)

-Cinsel sistem: Menopozla ilgili çeşitli rahatsızlıklar

Yukarıda adı geçen hastalık durumlarında sinir ilaçları genellikle gereklidir, ama bu gereklilik hastalıkların ille de sinirsel kökenli oldukları anlamına gelmez. Burada hedeflenen amaç, sinir sisteminin desteklenmesi yoluyla bedenin tümünü sağlıklı kılabilmektir.

Sinir sistemini gözden geçirirken, hastalıklara oranla neden daha ziyade rahatsızlıklarla ilişkilendirilme eğiliminde olduğumuz açıkça anlaşılabilir. Ama bunu anlayabilmek için, tüm bedenin kusursuz işleyişinin, uyumun ve enerji akımının kısıtlanmamış oluşunun önemli bir göstergesi olduğunu anlayabilmek gerekir. Rahatsızlık ve hastalığa bu açıdan bakabilmek, bedeni ve ruhu birbirinden ayırmadan psikolojik ve nevraljik problemlerin ayırdına varabilme yetisini kazandırır kişiye!

Psikolojik rahatsızlıklar

Toplumumuz kuşkuculuk, korku ve yabancılaşma ve kaba güç kullanımı gibi sıkıntılarla karşı karşıyadır. Bu gerçek, pek çok doktor dosyasının stres kaynaklı bir hastalıklar dalgasına neden kapılmış olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir belki.

Stres

Her tür kızgınlık ve iç dünyamızdaki veya çevremizdeki her değişiklik, eğer içsel uyumumuzu ve psikolojik dengemizi(homeostaz) bozuyorsa, stres olarak tanımlanabilir. Bu durum çalışma şartlarına, özel ilişkilere ve sağlık problemlerine, hatta hava durumuna kadar uzanan etkenlerden kaynaklanabilir. Beden her türlü strese karşı benzer nitelikli tepkiler gösterir; hormon salgılarında değişiklik ve davranış biçiminde değişiklik.

Günümüzün kentsel yaşam biçiminde ayakta kalabilmek için, belirli ölçülerde streslere göğüs germek kaçınılmaz olabiliyor: Ancak bu ölçü, sağlıklı ve hatta yararlı olma sınırlarını aşarak, rahatsız edici boyutlara ulaştığında, problemler başlıyor.

Bu tanımlamaya göre, stresin doğrudan tedavi edilebilmesi mümkün değil, çünkü o, yaşanan olaylara karşı oluşan doğal bir tepki. Ama bedene gösterdiği tepkiler bağlamında yardım edilebilir. Bu yardım, şifalı bitkiler ve vitaminlerle gerçekleştirilebilir, ama gevşeme alıştırmaları sayesinde, kendini toparlayabilmesi için bedeni desteklemek çok daha önemlidir. Ayrıca, strese yol açan olayların yeniden gözden geçirilmesi doğru olur. Böylece, bedensel tepki bir eyleme dönüşmeden bu olası eylemin biçimi değiştirilebilir.

Stres, sürekli rahatsızlıklara yol açtığında çok yönlü bir tedavi başlatmak gerekir. Öncelikle uygun bir beslenme programı hazırlanmalıdır. Genellikle de, bedenin ayrıca C Vitamini ve B Vitamini kompleksleri ile desteklenmesi gerekebilir, çünkü stres altındaki kişi için bu vitaminler gereklidir.

Sinir ilaçları, sinir sistemini besler ve güçlendirirler. En etkili olanları, yulaf, arslankuyruğu, kereviz yaprağı, sarı kantaron, oğulotu, mayıs papatyası, kediotu kökü. Ayrıca, Uzak Doğu kökenli ginseng de stresle başa çıkabilmekte çok başarılı olan bir bitkidir, ama bitki kökünün veya güvenilir preparatlarının uzunca bir süre kullanılması gerekir.

Korku durumu

Hayatımız boyunca hepimiz öyle veya böyle korku duygusunu mutlaka tatmışızdır. Yakın çevremizdeki ürkütücü bir problemden kaynaklanan bu duygu genellikle kısa sürer. Ama bazen de düşüncelerimizi ve davranışlarımızı belirleyen bir alışkanlık halini alabilir. Bu durumda dünya bizim için tümüyle korkutucudur ve davranışlarımızı bu doğrultuda düzenlemeye başlarız. Böylece, içinde korkunun hüküm sürdüğü ve sürekli olarak daha çok korkunun üretildiği bir kısırdöngüden kendimizi bir türlü kurtaramayız.

Kişisel deneyimlerden ve tedavi süreçlerinden çıkarılan sonuçlara göre, kişinin kendine özgü gerçekliği kendisinin yarattığı ve bu gerçeklikten sorumlu olduğu, kesin bir açıklıkla anlaşılmıştır. Bu gerçeği gereğince kabullenmek ve yaşantımıza uyarlayabilmek için genellikle desteğe ihtiyaç duyarız. Psikoterapi ve fitoterapi, gereken bu desteği sağlayabilecek güvenli yollardır. Etkileri kişiye göre değişiklik gösterebilen, sinir sistemini yatıştırıcı tüm ilaçlar, korku ve gerginlik hallerinde yardımcı olabilir. En önemli bitkiler: Kediotu kökü, arslankuyruğu, sarı kantaron, şerbetçiotu, ıhlamur, ökseotu.

Sinir sistemini yatıştırıcı ilaçların yanı sıra kramp çözücü ilaçlar da yardımcı olabilir, çünkü korku durumlarında kaslar genellikle gergindir. Bu kas gerginliklerinin çözülmesi, insanın kendini tümüyle rahat hissetmesini sağlayabilir. Bu yolla oluşan içsel uyum sayesinde tedavi süreci kısalacaktır. Kediotu kökü, şerbetçiotu, ıhlamur eşit karışımı, çok hoş bir tada sahip olmasa da, başarı olasılığı yüksek bir reçetedir.

Bitkiler çok ince kıyılır ve eşit oranda iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak veya gerektiğinde, soğutulmadan içilir.

Adet öncesi gerginliği

Adet kanamaları ile ilgili bu çok rahatsız edici gerginlikler, duygusal ve ruhsal problemlere yol açabilir. Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, şerbetçiotu, nane çayları bu sıkıntıları kısa sürede sona erdirebilir. Ama bu problemi tümüyle çözebilmek için, tüm hormon dengesi araştırılmalı ve gereken tedavi uygulanmalıdır. Bu konu hakkındaki ayrıntılı açıklamalar, ‘cinsel sistem’ bölümünde yer almaktadır.

Hiper aktivite (yerinde duramama)

Hiperaktivite veya hareket etme dürtüsü, özellikle çocuklarda görülen ve artış gösteren bir belirtidir. Tanımlanması ve teşhis edilmesi kolay değildir. Pek çok çocuğa, yalnızca yaşıtlarından daha hareketli oldukları için, hiperaktivite teşhisi konulabilmiştir. Oysa ki bu belirti yalnızca, yetersiz ve şeker oranı yüksek beslenmeden kaynaklanmış da olabilir.

Bir çocukta hiperaktivite teşhis edildiğinde, bazı adımların atılması gerekir. Hiperaktiviteye yol açan başlıca unsurlardan biri, bedende ağır madenler(örneğin kurşun, kadmium, cıva) birikimi olabilir. Sanayileşme atılımları nedeniyle, soluduğumuz hava ve besin maddeleri aşırı derecede etkilenmektedir. Hiperaktiviteye karşı uygulanacak tedavide atılması gereken ilk adım, tüketilen besin maddelerinin mümkün olduğunca az yapay katkı maddesi içermesine özen göstermek olmalıdır. Gitgide artan hiperaktivite problemi, uygarlığın dünyamıza etmiş olduğu kötülüklerin yalnızca küçük bir yansımasıdır.

Birikmiş olan madenlerden ve kimyasal maddelerden bedeni arındırmak için, kan temizleyici bitkilerin uzunca bir süre kullanılması gerekir. Böğürtlen yaprağı, kırmızı yonca, ısırganotu, atkuyruğu, civanperçemi, hindiba, kereviz yaprağı, rezene kan temizleyici bitkilerdendir. Bu bitkiler teker teker veya eşit oranda karıştırılarak kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1 çay kaşığı dolusu, yarım bardak kaynar suyla haşlanır, 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Eğer gerekirse, biraz balla tatlandırılabilir. Günde 2-3 kere yarım bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içirilir. Yatıştırıcı ve lezzet verici olarak, çaylara anason veya mayıs papatyası eklenmesi yararlı olacaktır. Ayrıca, strese karşı da, yulaf, C Vitamini ve B Vitamini kompleksi tedavisinin uygulanması gerekir. 2-3 haftalık bir kan temizliği küründen sonra 1 hafta kadar ara verilir ve ikinci bir küre başlanabilir. Bu tür uygulamaların uzun süre ara vermeden uygulanması doğru değildir.

Depresyon

Depresyonlar, kişinin çevresindeki koşullara gösterdiği bir tepki olabilir veya kişisel düşünce ve duyumsamadan kaynaklanabilir; genellikle de bu iki nedenin birlikte kaynak oluşturduğu görülür. Şifalı bitkiler, her iki durumda da depresyonun tedavisinde başarıyla kullanılabilir, ama aynı zamanda hastalığın nedenlerinin de ele alınması gerekir.

Hayatını cesaretle yeniden değerlendirebilmek için, kişinin, depresyona yol açan nedenlerle olan ilişkisini, kendine karşı dürüstlükten ayrılmadan irdelemesi mutlaka gereklidir; çünkü depresyona yol açan nedenler yalnızca şifalı bitki kullanımı ile tedavi edilemez. Ama bitkiler, tedavi sürecini destekleyecek ortamı oluşturabilir ve duyguları yatıştırabilirler. En etkili antidepressif ilaçların başlıcaları: Kediotu kökü, sarı kantaron, yulaf, arslankuyruğu, ginseng, lavanta, ıhlamur, biberiye.

Eğer depresyon, tüm bedenin bir genel güçsüzlüğü eşliğinde ortaya çıkmışsa, aşağıdaki bitki karışımının kullanılması doğru olacaktır: Biberiye 2 ölçü, yulaf 2 ölçü, sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir.

Genel güçsüzlük söz konusu olmadığında ise, şu karışım yeterli olacaktır: Sarı kantaron 2 ölçü, kediotu kökü 2 ölçü, ıhlamur 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü. Bitki çayının demleme biçimi aynı yukarıdaki gibidir. Günde 3 kere 1 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Her bardak çayın taze demlenerek soğutulmadan içilmesi gerekir.

Bu noktada, önerilen bitki karışımlarının ayrımsız herkes için geçerli olamayacağının belirtilmesi gerekiyor. Tüm şifalı bitkiler, normal dozda alındığında zararsızdırlar ve bu nedenle, kişisel karışımlar isteğe göre geliştirilebilir ve hiçbir çekinceye gerek duyulmadan tüketilebilir. Hangi bitkilerin hangi konularda nasıl kullanılabileceğini, kitabın şifalı bitkiler bölümünde lütfen okuyun. Belirgin bir etkinin sağlanabilmesi için, seçilen bitkinin en azından iki veya üç gün boyunca içilmesi gerekir. Kendi kendinize yanıtlayamadığınız konuları, şifalı bitkileri iyi tanıyan bir kişiye sorunuz.

Uykusuzluk

Herkes uykusuz bir gece geçirebilir; günün stresi veya ertesi günün korkusu kişide gerginlik ve uykusuzluğa neden olabilir veya derin ve dinlendirici bir uykuyu engelleyebilir. Eğer bu durum yalnızca arada bir yaşanıyorsa, endişelenmeye gerek yoktur: Ama sıklıkla gerçekleşiyorsa, tüm beden bundan zarar görebilir; çünkü en önemli iyileşmeyi ve dinlenmeyi ancak uykudan alabiliriz. Dinlendirici bir uykunun şartlarının oluşmasını sağlayabilen pek çok ve gerçekten etkili bitkisel ilaç vardır, ama genellikle doğal bir uykuya varılabilmesini sağlayan, sinir sistemini yatıştırıcı ilaçlar yeterli olabilir.

En etkili uyku getirici bitkiler: Kediotu kökü, şerbetçiotu, oğulotu eşit oranda karıştırılabilir veya teker teker de kullanılabilir. İnce kıyılan bitkiden 1-2 tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yatmadan yarım saat önce, soğutmadan ve balla tatlandırılarak içilir.

Sarı kantaron çayı da aynı biçimde hazırlanarak, yatmadan önce içilebilir.

Bitki dozları kişiden kişiye değişebilir, yukarıdaki bitkilerde aşırı doz sakıncası ise kesinlikle söz konusu değildir.

Orta boy bir soğanı soyarak bir bardak dolusu sütün içine koyun, çok hafif ısıda tutup, kaynama derecesine getirmeden iyice demleyin. Yatmadan hemen önce içilen süt çok rahat bir uyku sağlayacaktır.

Bolca balla tatlandırılan sıcak bir nane çayı da rahatlatıcı olabilir.

Sinir sistemini yatıştırıcı bitkilerin çoğu, dinlendirici ve sağlıklı bir uyku için gerekli şartları oluşturabilir. Mayıs papatyası, ıhlamur, kırmızı yonca bu amaç doğrultusunda kullanılabilir. Lavanta yağı da, kesme şeker üstüne birkaç damla damlatılarak kullanılabilir. Rezene, anason, frenk kimyonu(havanda hafifçe ezilerek) ve oğulotu(çok ince kıyılarak) eşit oranda karıştırılır ve yarım veya bir yemek kaşığı dolusu, bir bardak kaynar suyla haşlandıktan 10 dakika sonra süzülür. Akşam saatlerinde ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, balla tatlandırılarak günde 2 bardak içilir.

Sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler, banyo katkısı olarak deri tarafından da emilebilir. Bu uygulama sayesinde, midesi duyarlı olanların ve özellikle çocukların uyku düzensizlikleri yoluna koyulabilir. Yatmadan önce yaptırılan bir ıhlamur banyosu uyku getirir. Mayıs papatyası banyosu da uyku getirir ve ayrıca, bebeklerin diş çıkarma sıkıntılarına karşı da başarıyla kullanılabilir.

Aşağıdaki kediotu kökü banyosu, adı geçen tüm bitkilerin kullanımında temel reçete olarak algılanmalıdır: Bir litre kaynar suya bir veya iki avuç dolusu kediotu kökü eklenir, yarım saat demlendikten sonra süzülür ve yatmadan hemen önce 15-20 dakika süreyle alınacak tam banyonun sıcak suyuna eklenir. Bu yöntemle, el ve ayak banyoları da alınabilir.

Nevraljik hastalıklar

Bu bölüme gelinceye kadar, genellikle ruhsal nedenlerden kaynaklanan problemleri ele aldık. Bundan sonra ise, sinir dokularında ortaya çıkan organik problemlerin şifalı bitkilerle tedavi edilebilirliğini gözden geçireceğiz. Bu organik problemler arasında, örneğin multipl skleroz gibi önemli veya baş ağrısı gibi daha basit işlevsel problemlere değineceğiz.

Baş ağrısı

Baş ağrısı, çeşitli ruhsal veya organik işlev bozukluklarından, örneğin stres ve gerginlikten, sindirim yetersizliğinden veya duruş yanlışlığından(örneğin oturma yanlışlığı) kaynaklanabilir. Nedenlerin çeşitliliğine uygun olarak, baş ağrısına karşı kullanılan bitkilerin sayısı da azımsanamayacak miktardadır. Kediotu kökü, fesleğen, mayıs papatyası, mürver çiçeği, lavanta, oğulotu, biberiye, nane, kekik, pelinotu, civanperçemi, kokulu menekşe, ısırganotu. Bu listeden de anlaşılacağı gibi, yalnızca ağrıyı azaltıcı ilaçlarla yetinilmeyip, değişik etki alanları olan ilaçlarla da baş ağrısı geçiştirilebilir ve hatta tümüyle tedavi edilebilir. Burada karşımıza yine baş ağrısına yol açabilecek olan nedenlerden bazıları çıkıyor: Çevre kirliliği, kötü ışıklandırma veya ense kaslarında gerginlik, göz yorgunluğu, duruş veya oturma yanlışlıkları, kan basıncında değişiklikler, kötü beslenme, sindirim bozukluğu, veya yetersizliği, alerjiler vs.

Öncelikle genel anlamda birkaç tavsiye. Baş ağrısı neden kaynaklanırsa kaynaklansın, yukarıda adı geçen bitkilerden herhangi birinin katkısıyla hazırlanan banyolar rahatlatacaktır; bu banyo katkılarına lavanta eklemekle etki arttırılabilir. Uçucu yağ içeren aromalı bitkiler, örneğin lavanta, nane veya biberiye yağları da, koklanarak veya şakakları ve alnı ovalayarak kullanılabilir. Her iki uygulama sırasında veya sonunda ağrılar şaşılacak kadar kısa sürede kesilebilir. Özellikle nedeni teşhis edilemeyen baş ağrılarına karşı uzun süre ısırganotu çayı içimi sayesinde şaşırtıcı sonuçlar alınabilir.

Şifalı bitkilerin yanı sıra gevşeme alıştırmaları, meditasyon veya bir parkta yapılan yürüyüşler gibi, kişiyi rahatlatabilecek yöntemlerin uygulanması da yararlı olabilir.

Baş ağrısına yol açan organik nedenlerin başlıcaları, sindirim bozuklukları(örneğin sindirim yetersizliği ve kabızlık), kas ve sinir gerginlikleri, herhangi bir iltihaplanma ve adet görme problemleridir.

Mideyle ilgili baş ağrılarında, gaz söktürücü ve sindirim sistemini uyarıcı ilaçlar gereklidir. Aşağıdaki eşit karışım öncelikle tavsiye edilir:

Lavanta, pelinotu, oğulotu, mayıs papatyası, frenk kimyonu. İnce kıyılıp, havanda hafifçe ezilerek karıştırılan bitkilerden bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu çay ihtiyaç duyulduğunda içilir.

Baş ağrısına yol açan neden eğer kronik kabızlık ise, sindirim sistemi bölümünde dile getirilen tavsiyelere uyulması gerekir.

Ense ve omuz kaslarında gerginlik yaratan duygusal stres ve duruş/oturuş yanlışlıkları genellikle baş ağrısına yol açar. Sinir sistemini yatıştırıcı bitkiler, örneğin kediotu kökü bu durumlarda en etkili ilaçtır.

Adet görme problemleri de baş ağrısına yol açabilir ve bu durumda en doğru yol, hormon dengesini düzenleyici tedavilerdir. Bu konu, cinsel sistem bölümünde ele alınmaktadır. Ama acil önlem olarak, civanperçemi veya kediotu kökü çayı yardımcı olacaktır(eşit karışım da olabilir). Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç duyulduğunda veya adet döneminden 3-4 gün öncesinden başlamak üzere, günde 2 bardak içilebilir.

Migren

Bu çok rahatsız edici ve şiddetli baş ağrısına genellikle, mide bulantısı, kusma, görme bozuklukları ışığa ve sese karşı duyarlık eşlik eder. Ağrı saatlerce veya günlerce sürebilir.

Baş ağrısında olduğu gibi, migren de değişik nedenlerden kaynaklanabilir. Bu yüzden, belirli migren krizlerine karşı kullanılabilen bitkilerin ayrı ayrı denendiği, uzun süreli bir tedavi uygulanması doğru olacaktır. Migrene yol açan nedenin teşhisi için bir uzman doktora başvurmak en doğru davranış olacaktır, çünkü özellikle migrende, hastanın kendi durumuna teşhis koyabilmesi çok zordur. Ama migren bazen çok düşük kan basıncından da kaynaklanabilir ve bu durumda en uygun ilaç, alçak veya yüksek kan basıncını dengeleyebilen, ökseotu çayıdır. Günde 1-2 bardak çay yeterlidir. Ayrıntılar için, kitaptaki ökseotu bölümüne bakınız.

İlk migren krizi belirtileri sırasında kullanılan bazı bitkiler, ağrının şiddetini azaltabilir: Kediotu kökü, oğulotu, şerbetçiotu çayı içilebilir veya bu bitkilerin tentürleri kesme şekere 15-20 damla damlatılarak alınabilir.

Ayrıca, 10 dakikalık sıcak bir ayak banyosu, 2 yemek kaşığı dolusu arap sabunu veya bir avuç dolusu ince kaya tuzu veya biberiye banyo katkısı ile, yani elde ne varsa onunla hazırlanır ve uygulanırsa, çok rahatlatıcı olabilir. Ayak banyoları her zaman alınabilir ve herhangi bir yan etkisi yoktur. Yalnızca, aşırı derecede varis sıkıntısı çekenler dikkatli olmalıdırlar. Ama böyle bir durumda da, alın ve şakaklara çiğ patates dilimleri ile kompres uygulanabilir.

Migrene veya baş ağrısına karşı, bir yılda iki ay boyunca , hiçbir yan etkisi olmayan bir çay kürü uygulanabilir: Kediotı kökü, arslanpençesi, lavanta, mercanköşk, ıhlamur, nane çok ince kıyılır ve eşit oranda karıştırılır. Bir yemek kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür ve hemen içilir. Akşam yemeklerinden sonra içilen bu 1 bardak çay yeterlidir.

Migrene bazen bir tek neden yol açabilir, ama genelde değişik etkenlerin birleşmesinden kaynaklandığı varsayılır; bu konuda birkaç örnek.

Beslenme: Migrenin oluşmasına yol açan başlıca etken, bazı besin maddelerinin neden olduğu alerjik tepkidir. Bu tepkiyi oluşturabileceği varsayılan besin maddelerinin tam bir listesi, tüm besin maddelerini içerebilir. Alerjik tepki oluşturabilecek başlıca besin maddeleri, kırmızı et, çikolata, süt ve süt ürünleri, kahve, koyu çay, beyaz şeker, mayalı ürünler, B Vitamini karışımları, turşular, hayvansal yağlar, alkol (özellikle kırmızı şarap ve türevleri).

Alerjik tepki genellikle bir tek besinden kaynaklanmayıp değişik ürünlerin etkilerinin birleşerek kritik sınırın aşılmasıyla oluşur. Belli bir besinin veya besinler grubunun alerjik tepkisinden kuşkulanıldığında, iki gün oruç tutulmalı ve sonra bu besinler tek tek beslenme programına alınmalıdır. Eğer migren bir tek besin maddesinden kaynaklanıyorsa, bu yolla o madde saptanabilir ve beslenme programından çıkarılır. Sindirim sisteminin desteklenmesi için, 2-3 ay boyunca değişimli olarak, pelinotu, eğir kökü, sarı kantaron, rezene, frenk kimyonu, hindiba, melekotu kökü, nane, biberiye, mayıs papatyası, ısırganotu gibi bitkilerin çayı, günde 1-2 bardak, yemeklerden sonra içilmelidir. Bu kürün ardından yine 2 gün oruç tutulur ve kuşku duyulabilecek besin maddeleri kademeli olarak tüketilmeye başlanarak, alerjik tepki oluşup oluşmadığı saptanabilir.

Stres: Sinirsel gerginliğe yol açtığı için, migrene yol açan başlıca etkenlerdendir. Bu durumun kontrol altına alınabilmesi ise ancak, gevşeme alıştırmaları yapılarak veya psikoterapi yöntemleri uygulanarak sağlanabilir. Günlük görevleriyle başa çıkamaz hale gelen, sürekli düş kırıklığına uğrayan, ama her şeye rağmen mükemmeliyetçilikte direnen kişiler, stres kaynaklı migren hastası olmaya adaydırlar. Bu durumlarda, sinir sistemini yatıştırıcı ve güçlendirici ilaçlar yardımcı olabilir: Yulaf, şerbetçiotu, ökseotu, kediotu kökü, sarı kantaron, arslankuyruğu.

Eğer migrene bitkinlik ve yorgunluk halleri eşlik ediyorsa, centiyane kökü, eğir kökü, kekik ve civanperçemi, biberiye gibi, sinir sistemini uyarıcı bitkilerin çayları kullanılmalıdır.

Ginseng kökü veya güvenilir preparatları, stres kaynaklı tüm migren türlerinde, iyileşme belirtileri görülünceye kadar uzunca bir süre kullanılmalıdır.

Hormonel problemler: Adet kanamalarının başlamasıyla veya menopoz sürecinde ortaya çıkan hormonel problemler, kadınlarda migrenin başlıca nedenlerindendir. Hormon dengesinin tedavi edilmesine yönelik uzun süreli bir bitkisel tedavide, ökseotu, hayıt meyvesi, ayrıca ülkemizde tanınmayan, Çin kökenli yams kökü (Dioscorea villosa) ve Kuzey Amerika kökenli False unıcorn root/kök (Helonias dioica), başarıyla kullanılabilir. Ayrıntılı bilgiler, kitabın cinsel sistem bölümünde verilmektedir.

Yapısal problemler: Migren, boyun omurundaki veya omurganın herhangi bir bölümündeki yapısal bozuklukların kas ve sinir hastalıklarına yol açmasından da kaynaklanabilir. Eğer böyle bir problemden kuşkulanılıyorsa, bir kemik hastalıkları uzmanına başvurulması gerekir.

Sinir ağrıları (Nevralji)

Sinir ağrıları, bir sinirin duyu dalları boyunca veya duyu dallarının sona erdiği bölgelerde çok şiddetli biçimde ortaya çıkabilir. Bir enfeksiyondan veya herhangi bir kemik hastalığından, ama genelde yanlış beslenme, stres veya dinlenme yetersizliğinin yol açtığı bir genel güçsüzlükten kaynaklanabilir.

Sinir ağrılarının tedavisi ancak, ağrılara yol açmış olan etkenlerin ele alınmasıyla mümkün olabilir. Bir genel güçsüzlük söz konusu ise, beslenmenin iyileştirilmesi gerekir. Bol miktarda taze meyve tüketilmeli ve düzelme görülene kadar B Vitamini kompleksi kullanılmalıdır. Belirli bir süre boyunca bedenin dinlendirilmesi ve gerginliklerin giderilmesi gerekir.

Kediotu kökü, ginseng kökü, şerbetçiotu, sarı kantaron, passiflora öncelikle önerilir. Bitki çaylarının ve preparatlarının yanı sıra, biberiye, lavanta ve sarı kantaron yağları ile ağrılı bölgelere yapılan friksiyonlar, ağrıyı büyük ölçüde azaltabilir.

Tüm sinir hastalıklarında bol miktarda yulaf kullanılması gereği hiçbir zaman unutulmamalıdır! Besin olarak yulaf ezmesinin veya lapasının yanı sıra, yeşil yulaf bitkisi de, tentür, çay ve banyo katkısı biçiminde başarıyla kullanılabilir.

Multipl skleroz (yaygın sertleşme)

Merkez sinir sisteminin en sık görülen hastalığıdır. Çok çeşitli belirtilerle ortaya çıkar ve gidişi önceden belirlenemez. Sinir lifi boyunca bozulmalara(dejenerasyona) yol açan kronik bir hastalıktır. Neden veya nereden kaynaklandığı henüz açıklığa kavuşturulamamıştır: Virüslerle veya bağışıklık süreçleriyle bağlantılı olabileceği varsayılmaktadır.

Bütünsellik açısından bakıldığında(bedenin ve ruhsal boyutun bütünlüğü), organik bozukluklara yol açabilen bu tür bir hastalık ancak, ruhsal dengenin bozulması sonucunda oluşabilir. Bedenin ve ruhsal boyutun, hastalıkların tedavisinde bir bütün olarak ele alınması gerektiğine göre, bu hastalıkta da, bozulmuş olan ruhsal dengenin yeniden kurulmasına çalışılmalıdır. Multipl skleroz hastalığının ilerleyişini durdurmak, uygun şifalı bitkilerin kullanımı, beslenmenin ve sindirimin özenle kontrolü sayesinde ümkün olabilir.

Sağlıklı beslenme programları üzerine yazılmış olan pek çok kitaptan yararlanılabilir; ama burada önemli olan, süt ve süt ürünlerinden tamamen uzak durmak ve yapışkan albümin içeren tahıl ürünlerini (örneğin buğday ve mısır unu) eğer mümkünse sınırlamaktır. Ayrıca, doymuş yağ asitlerini en aza indirmek ve doymamış yağ asitlerini birkaç misli arttırmak gerekecektir. Sinir sisteminde oluşmuş olan bozuklukların(dejenerasyonun) yeniden düzeltilebilmesinde önemli rol üstlenebileceğine inanılan doymamış yağ asitleri, kapsül biçiminde de kullanılabilir.

Multiple skleroz son derece karmaşık bir hastalıktır ve mutlaka uzman doktor tedavisi gerektirir.

Zona (sinir iltihabı)

Sinir düğümünde oluşan bir virüs enfeksiyonundan kaynaklanan, çok şiddetli ağrılara yol açan, doğru tedavi edilmediğinde uzun sürebilen bir hastalıktır. Bu enfeksiyon sırasında deri üstünde, içi sıvı dolu koyu kırmızı renkli kabarcık kümeleri oluşur.

Zona hastalığında sinir hücreleri, sinir sistemini güçlendirici ilaçlarla desteklenmelidir. Mikrop kırıcı ilaçlar, enfeksiyonu yenebilmek için organizmaya yardımcı olabilirler. Ayrıca, ağrı kesici ilaçlar, sinir sistemini yatıştırıcı bitki kullanımı yoluyla alınmalıdır. Tüm bu önlemleri içeren, etkili bir bitki karışımı şöyle olmalıdır: Echinacea kökü 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü, yulaf 1 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, passiflora 1 ölçü, kekik 1 ölçü, çok ince kıyılarak iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

Echinacea, Kuzey Amerika kökenli bir bitkidir ve ülkemizde tanınmaz, ancak standart preparatları eczanelerden temin edilebilir.

Passiflora da, eczanelerden şurup formunda temin edilebilir.

Dıştan uygulanabilecek çeşitli tedavilere de değinmek gerekir. Bu doğrultuda, yukarıda adı geçen bitkilerle ve ayrıca civanperçemi katkısı ile yapılacak tam veya lokal banyolar önemle tavsiye edilir. Rahatsızlıklar azalana kadar sürdürülecek bu tedavi sırasında, çok yönlü beslenmeye özen gösterilmeli ve B Vitamini kompleksleri kullanılmalıdır.

Ayrıca, yeşil herdemtaze (Sempervivum tectorum) bitkisinin etli yapraklarından elde edilen özsu ile hasta bölge sık sık nemlendirildiğinde, ağrılar çok kısa sürede sona erer ve hızlı bir iyileşme sürecine girilir.

 

 

www.cileweb.net