Kanser

Bu hastalık, bedenin bir bütün olarak tedavi edilmesini tüm hastalıklardan daha fazla gerektirmekle kalmayıp, net ve bütünü kapsayan bir bakış açısını da gerektirir. Kanserin bedensel, ruhsal, fizyolojik, sosyolojik, çevresel kaynaklı ve çok yönlü etkilerin bir sonucu olduğu gitgide daha iyi anlaşılıyor. Bazı kanser türlerine karşı özel şifalı bitki reçeteleri oluşturulması ise pek gerekmiyor aslında. Özel durumlara göre belirli uygulamalar önermek yerine, bu hastalığa karşı genel anlamda nasıl davranılması gerektiğine değinmek daha yararlı olacaktır. Her insan yalnızca bir kanser hastası değil, benzeri olmayan, kendine özgü bir varlıktır ve bu yüzden de özel yöntemlerle tedavi edilmelidir. Burada, böyle önemli bir hastalığın mutlaka bir uzman doktorun, bir psikoterapistin veya uzman bir fitoterapistin (belki de hepsinin) yardımını gerektirdiğine değinmek gerekiyor.

Günümüzde kanser, çeşitli araştırmaların ve kuramsal düşüncelerin eşlik ettiği geniş kapsamlı ve çok önemli bir konudur. Hastalığın nedenleri hakkındaki teoriler, çevresel kökenli kanserojen maddelerden (karzinogen) virüslere, psikolojik stresten ruhsal dengesizliklere kadar uzanıyor. Bu faktörlerin çoğu, belki de hepsi kanser türü bir hastalığın oluşmasına yol açabilir. Amacım, nedenler hakkında bir sonuca varmak değil, derinden etkileyen kanser sürecinde kişinin tüm bakış açılarını destekleyebilecek bir davranış biçimi önermektir. Hastalığa yol açabilecek nedenlerin tümü, konuya bütünsellik açısından yaklaşılarak gözlemlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.

Ama biz burada, tıbbi tedaviyi destekleyebilecek bazı ek önlemlere değinmek istiyoruz. Tıbbi tedavinin şifalı bitkilerle ve bitkisel preparatlarla desteklenmesi genelde çok olumlu sonuçlar vermektedir. Ama hastalığın ancak son aşamalarında doğal ilaçları anımsadığımızda gecikmiş olabiliriz. Bu konuda gecikme şansımız olmadığını unutmamalıyız!

Şifalı Bitkiler ve Kanser

Pek çok bitkinin güçlü bir antineoplazma (amaçsız hücre çoğalımını önleyici) etkisine sahip olduğu söylenir. Her toplumun şifalı bitkilerle tedavi geleneğinde, kansere karşı etkili olduğu söylenen bitkiler yer almaktadır. ABD’deki bir araştırma grubu tarafından, dünya üzerindeki tüm çiçekli bitkiler, olası kanser önleyici etkileri bakımından inceleniyor; bazı olumlu sonuçlara ulaşabilmek için tabii ki zamana ihtiyaç vardır. Tıbbi tedavide kullanılan bazı mucize ilaçlar, bitkilerden elde edilen etken maddeler içermektedirler. Bu konuda gösterilebilecek en önemli örnek, kan kanserine(lösemi) karşı kullanılan, vinblastin ve vincristin alkaloitlerini içeren, Madagaskar kökenli Cezayir menekşesi / Vinca rosea adındaki bitkidir.

Şifalı bitkilerin belirli bir amaç doğrultusunda kullanılabilecek spesifik ilaçlar haline dönüştürülebilecekleri konusunda bir fikir verebilir bize bu örnek. Ama değerini küçümsemeden, bu tür örneklerin de bir etkinlik sınırı olduğunun düşünülmesi gerekir; çünkü burada, kanser lokal bir hastalıkmış gibi kabullenilerek, spesifik etki içeren bir ilaçla tedavi edilmek istenmektedir. Halbuki bu hastalığın, bir sistem hastalığının dışavurumu olarak görülmesi ve bedenin kontrolü yeniden ele alabilmesini sağlayabilmek için, beden sistemlerine yönelik tedaviler uygulanması çok daha doğru olabilir. Şifalı bitkiler temizleyici, güçlendirici ve iyileştirici mekanizmaları destekleyici etkileri sayesinde, bu tür değişimlerin gerçekleşebilmesinde çok etkili olabilirler. Bu değişimlerin, bedensel, ruhsal, ve duygusal boyutların tümünü kapsadığını ve kanser hastalıklarının tedavisinde uygulanabilecek en etkili yöntem olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir sanırım.

Tüm beden sistemlerini kapsayan böyle bir tedavide, kan temizleyici ve tümör oluşumunu önleyici bitkiler en önde gelenlerdir.

Kan temizleyici bitkiler

İçerdikleri maddelerin kan temizleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, uygun bitkiler bedeni destekler ve kanser türü hücre çoğalmasının önünü alabilirler. Özellikle, karaciğeri etkileyerek bedenin zehirli maddelerden arındırılmasını sağlayan bitkiler bu konuda çok etkili olabilirler:

-Bilimsel adı Rumex crispus, yöresel adı evelik veya sığırkuyruğu. Azdavay-Kastamonu-Erzurum yörelerinde, yaprakları genellikle dolma sarmakta kullanılan (labada gibi) bir sebzedir. Bitkinin kökü, ağustos-ekim döneminde sökülür ve temizlendikten sonra gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.

Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı çok ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak, düşük ısıda 10-15 dakika kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yoğurtotu veya hindiba ile karıştırılabilir. Hafif müshil etkisi vardır.

 

-Bilimsel adı Arctium tomentesum, dulavratotu veya uluavratotu kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra, çok ince kıyılarak saklanır.

Kullanım biçimi: Yukarıdaki gibidir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Preparatlar: Dystoselect N, Echinacea olipoplex

-Bilimsel adı: İris germanica, süsen kökü. Yöresel adları: mor süsen, iris kökü, menekşe kökü, mezarlık süseni, susam kökü. Kökler eylül-ekim döneminde sökülür, temizlenir ve gölgede kurutulur. Kuruduktan sonra çok ince kıyılarak saklanır.

Kullanım biçimi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir bardak soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 10-15 dakika kaynadıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.

Preparatlar: Brasso gripp, Cefanalgin, Unotex N.

Not: Yukarıdaki bu üç bitki kökü, eşit oranda karıştırılarak da kullanılabilir.

-Bilimsel adı: Silybum marianum, devedikeni tohumu. Yöresel adları: Akkız, deve kengeri, kengel, kıbbun, meryemana dikeni, sütlü kengel, şevkülmeryem, uslu kenger.

Karaciğeri tüm zehirli ve zararlı maddelerden arındırır, karaciğer hücrelerinin yenilenmesini (regenerasyon) destekler, en ağır karaciğer hastalıklarında bile gönül rahatlığı ile kullanılabilir. Bilinen hiçbir yan etkisi yoktur.

Kullanım biçimi: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı dolusu tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, sabah aç karnına, öğlen yemeğinden yarım saat önce ve yatmadan yarım saat önce birer bardak olmak üzere, soğutulmadan ve yudumlanarak içilir.

Preparatlar: Bilicura forte, Durasilymarin, Legalon, Marianon, Silibene 140.

Tümör oluşumunu önleyici bitkiler

Hasta dokuları yeniden organize etmek ve kontrol altına alabilmek için, tümör gelişimini önleyici etki içerdiği kabul edilen bazı bitkiler kansere karşı kullanılabilir. Pek çok bitkinin bu tür özelliklere sahip olduğu söylenir; bazıları bu ünü hak etmişlerdir, bazıları hakkındaki söylentiler ise gerçekdışıdır. Uzun bir bitki listesini geleneksel reçetelerden ve eski bitki kitaplarından alarak oluşturabilirdim, ama bu tür konularda gerçekçi olmak gerekir. Ökseotu, kokulu menekşe (kök, yaprak, çiçek), peygamberağacı odunu(Guaiacum officinale), modern tıp tarafından kanser hastalıklarına karşı kullanılıyor. Hastalığı nasıl etkileyebildikleri henüz tam olarak bilinmiyor, ama biz, kansere karşı uygulanan her şifalı bitki tedavisinde bu bitkilerin mutlaka yer alması gerektiğini biliyoruz.

-Bilimsel adı: Viscum album, ökseotu. Yöresel adları: Çekem, burç, gevele, gökçe, gövelek.

Kullanım biçimi: İnce kıyılmış yaprak ve saplardan yarım veya bir tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı soğuk suda 8-10 saat bekletilir, ılıklaştırılır ve süzülür. Günde 1-3 bardak çay, aç karnına veya öğün aralarında içilir. Ayrıca kalp kaslarını güçlendirir, kan basıncını, alçak veya yüksek de olsa, normalleştirir. Bitki meyveleri kullanılmaz!

Preparatlar: Asgoviscum N, Craviscum, Mistel curarina, Viscratyl, Viscysat.

-Bilimsel adı: Viola odorata, kokulu menekşe. Çok ince kıyılmış kök, yaprak ve çiçekten yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilir. Ayrıca, akciğer ve üst solunum yolları hastalıklarında çok olumlu sonuçlar verir. Bilinen bir yan etkisi yoktur.

Preparatlar: Jsephca, Pflügerplex, Phytolacca 3.

 

 

-Bilimsel adı: Guaiacum officinale, peygamberağacı odunu.

Kullanım biçimi: Talaş veya yonga biçimindeki odun çok ince kıyılır. Yarım tatlı kaşığı odun, orta boy bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, üstü kapalı olarak düşük ısıda 15-20 dakika kaynatılır ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan içilmelidir. Önerilen dozaj dahilinde, bilinen bir yan etkisi yoktur.

Tümör oluşumunu önleyici bitkilerin yanı sıra, organları ve dokuları güçlendirici ve besleyici bitkilerle, hasta organların kendilerini kanser hastalığından kurtarabilecek bir yenilenmeyi sağlayabilecek, yeni bir yaşama gücü geliştirilebilir. Kansere karşı doğrudan etki yapamayan, ama bazı organları güçlendirebilecek güce sahip olan veya bedeni genel anlamda güçlendirebilen bitkilerin kullanılması gerçekten de yararlı olabilir. Kitabın tümünden de anlaşılacağı gibi, iyileşmeyi ancak insanın yaşama gücü sağlayabilir ve şifalı bitkiler bu gücün uyarılmasında önemli görevler üstlenebilirler!

Bu amaçla kullanılabilecek şifalı bitkilerden bazıları: Atkuyruğu, ısırganotu, civanperçemi, eğir kökü, aynısafa, yoğurtotu, karakafesotu, sinirliot, yakıotu, boyotu tohumu(çemen), hindiba, mirra, Echinacea kökü veya preparatları.

Beslenme ve kanser

Bilimsel araştırmalara göre, sağlıklı bir kişinin bedeninde her an binlerce kötü karakterli hücre oluşabilir. Ama bedenin mükemmel savunma sistemi, henüz gelişme aşamasındayken bu hücreleri yakalar ve yok eder. Kanser hücrelerinin gelişebilmesi ise, ancak, bu

fevkalade bedensel mekanizmanın işleyememesi sonucunda gerçekleşebilir. Sağlığımızı koruyan bedensel uyumun çöküşüne ise pek çok faktör yol açabilir. Olumsuz duyguların, ruhsal problemlerin, toplumsal ve kişisel sıkıntıların etkilerini sırası geldiğinde ele alacağız, ama öncelikle beslenme yoluyla içimize işleyen zararlı çevresel faktörlere değinmemiz gerekiyor.

Çağımızın en büyük problemi, gündelik yaşamımızda sürekli olarak etkisi altında olduğumuz çevresel kökenli kanserojen maddelerdir. Bunlar genellikle uygar teknolojinin ürettiği ürünlerdir ve biyolojik işlevlere olan yıkıcı etkileri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu önemli sorun güncelliğini korurken bizler de, bu ürünlerin her zaman doğrudan kansere yol açmadığını, ama bedenin savunma sistemlerini zayıflatarak hastalık olasılığını arttırdığını düşünmeliyiz. Saptanmış olan kanserojen maddelerin bir listesi herhalde çok geniş kapsamlı olurdu, ama biz burada ancak genel açıklamalara yer verebileceğiz. Yapay besin maddelerinden veya besin ürünlerine katılan yapay maddelerden kaçınılması tavsiyesine genellikle uymaya çalışılmalıdır: Çünkü insan metabolizması, bu tür maddelerle başa çıkabilecek özelliklerle donatılmamıştır. Çevreyi zehirleyen maddelerin tümünden kaçınılmalıdır. Araçların egzoz dumanları, bacalardan çıkan dumanlar, endüstri atıkları ve özellikle sigara dumanı, zararlılıkları saptanmış başlıca çevresel zehirlerdir. Katran ürünleri doğrudan kanserojen etki yaparlar. İşte bu yüzden, katrandan üretilen kimyasal ilaçlar ve besin ürünlerinde katkı olarak kullanılan maddelerden de kaçınmak gerekir. Endişe verici bir başka tehlike kaynağı da, plutonyum gibi radyoaktif etkinliği olan elementlerdir. Atom enerji santrallerini isteyip istemediğimize karar vermeden önce, olası sonuçların sağlık ve çevre bakımından hepimizi yakından ilgilendirdiğini düşünmek gerekir. Hastalık belirtilerinin bastırılması amacıyla, sıkça ve ölçüsüzce kimyasal ilaç kullanımı da kanserin önemli bir örnek oluşturduğu, dejeneratif hastalıkların oluşumunda rol oynayan faktörlerden biri olabilir.

Kanser hastalıkları, beslenme diyetleri yoluyla da tedavi edilebilir, ama bu yöntemlerin(bedensel komplikasyonlar oluşabileceği düşüncesiyle), konu uzmanlarının kontrolü altında uygulanması doğru olur. Hastalığın başlangıcında veya tümör henüz küçükken veya dar bir alanda bulunuyorsa, 3-5 günlük bir perhiz uygulanması yararlı olabilir. Hastalığın ilerlemiş olduğu aşamalarda, bedenin fazlasıyla güçsüz kalabileceği göz önünde bulundurularak, 1 günlük perhizlerle yetinilebilir. Bu perhiz sürecinde bolca su içilmeli ve kitabın kabızlık bölümünde tanıtılan etkili bir müshil ilacı kullanılmalıdır. Böylece bağırsaklar temizlenir ve böbrekler yıkanmış olur; ter bezleri de bir sauna ziyareti ile desteklenebilir. Perhiz süresinin sonunda temeli meyve ve meyve sularına dayalı bir diyet kürüne başlanır. Bir hafta kadar sürdürülmesi gereken bu diyet, bedensel problemler oluşması durumunda sona erdirilir. Bu diyetlerde öncelikle kullanılabilecek meyve taze üzüm ve elma olabilir. Diyet sonrasındaki beslenme programı da yarı yarıya meyve içerikli olmalı, öteki yarı ise çiğ sebzelerden oluşturulmalıdır. Başlıca besin maddeleri, patates ve organik tam pirinç olmalı, ayrıca kullanılan bitkisel yağların, örneğin ayçiçeği yağı gibi doymamış yağ asidi içeren yağlar olmasına özen gösterilmelidir. Bedenin yeniden güçlenebilmesi için, albümin çok önemlidir; fasulye çimi(kuru fasulyenin çimlendirilmesi), balık, keçi sütü ve arada bir yumurta gibi albümin içerikli besinler öncelikle tüketilebilir. Et tavsiye edilmez!

 

 

Psikolojik etkenler ve kanser

Çevresel ve beslenmeyle ilgili etkenlerin kanser hastalıklarının oluşumunda önemli payları olduğu kuşku götürmez bir gerçektir; ama duygusal yaşamın da bu oluşumdaki rolü kesinlikle göz ardı edilmemelidir. İnsanın bütünselliği açısından bakıldığında, hastalığın oluşumunda, psikolojik ve fiziksel boyutların dengesinde oluşan uyumsuzlukların önemli katkıları olduğu görülebilir. Duygusal stresin hastalıkların oluşmasına iki şekilde katkı sağladığı, gitgide daha da açıklıkla görülebilmektedir: Birincisi, bağışıklık sisteminin baskı altına alınması, ikincisi ise hormon dengesinde olagelen bozukluklardır ve bedende gelişen bu olağandışı durum, zararlı hücrelerin çoğalabilmesi için gereken başlıca şartları içermektedir. Daha önce de değinmiş olduğumuz gibi, bedenimizde sürekli olarak kötü karakterli hücreler üretilir ve normal şartlarda bunlar, bedenin savunma güçlerini içeren bağışıklık sistemi tarafından yakalanarak yok edilirler. Yani, bağışıklık sistemi doğru işlemediğinde kötü karakterli hücrelerin gelişimi de hızlanır ve bu olay ancak bedenin bu hücreleri yok edecek güce sahip olmadığı zaman gerçekleşebilir!

Kanser hastaları üzerinde önemli etkisi olan duygusal ve ruhsal faktörler hakkında yapılan bilimsel araştırmalarda ulaşılan bulgular hep aynı sonuca varmaktadır. Genelde hep, kişiliklerle veya sosyal yaşamdaki rollerle ilgili, içinden çıkılamaz problemlerin yol açtığı duygusal stresler yaşanmıştır. Bu tür durumlar genelde çaresizlik, karamsarlık ve umutsuzluk gibi duyguların oluşumuna yol açar. Bu çaresizlik bazen öylesine derinleşebilir ki, kişi çaresizliğini ve kızgınlığını herhangi bir kişiye açıklayamaz hale gelir. İşte böyle bir durumda, ağır bir hastalık ve hatta ölüm bile olası bir çözüm olarak kabul edilebilir veya özlenebilir. Tabii ki bilinçli değildir bu tür duygular, ama yine de güçlü bir düşünce örneği olarak bilinçaltında gelişebilir.

Psikolojik ve fiziksel durumların göz önüne alındığı, yardımcı bir kanser tedavisinin belki de en etkili örneği aşağıda açıklandığı gibi olabilir. Tedavinin ilk ve yönlendirici adımı, hastalığın gelişiminde etken olmuş olabilecek ruhsal ve sosyal faktörlerin araştırılarak, hastalığı ile olan önemli ilişkisi hakkında hastanın aydınlanmasına yardımcı olunmasıdır. Bu süreçte, hastada suçluluk duygularının oluşmamasına özen gösterilmeli, bu tür ruhsal etkilerin bedene yansımasının önüne geçilmelidir. Bu hedefe ulaşabilmenin ve olumlu bir değişimi başlatabilmenin en önemli unsuru ise, hastayla konuşmak ve psikolojik tedaviyi sürdürmektir.

Yaşanmış olan yoğun duygusal stresler nedeniyle oluşmuş durağanlık ve çekimserlik hallerinin sona erdirilebilmesi, ancak, yaşama bakış açısının temelden değiştirilebilmesiyle mümkün olabilir. Uygulanan bu tür bir psikoterapide, yaşama bakış açısı ve dünya görüşü sürekli olarak denetlenmelidir. Psikolojik yardım sürecinde oluşan olumlu yaklaşımlar, hastalığın tedavisine önemli katkılar sağlayabiliyor. Hastanın hastalığını algılayış biçimindeki bu yapıcı değişim, stres etkisini andıran fiziksel bir tepki oluşturuyor; ama bu tepkinin etkisi ters yönlüdür. Başka bir deyimle, bu durumda bağışıklık sistemi güçleniyor!

 

www.cileweb.net