Mukaddime

Yüce Allah, hadîs-i kudsî de: "Gizli hazine idim. Bilinmek istedim ve mahlûkatı (varlıkları) yarattım." buyuruyor.

Bu kudsî hadiste, varlıkların yaratılmasındaki amacın Mârifetullah (bilinme) olduğu bildirilmektedir.

Bilinme, bilinçle olduğuna göre, varlıkların yaratılmasındaki asıl amaç, bilinçli varlıklardır. Diğer varlıklar, bilinçli varlıkların yararı için yaratılmışlardır.

Ruh ile sonsuzlaştırılan ve bilinçli varlıkların en üstünlerinden olan insanların aslî ve temel görevleri, Allah'ı bilmek, Allah'ı tanımak ve yalnızca Allah'a kul olmaktır.

İnsanların, Allah'ı bilmeleri, tanımaları, îman etmeleri ve yalnızca Allah'a kul olmaları, hurâfelere dayalı bâtıl inançlar, sapık ideolojiler, sapık sistemler ve din karşıtı sapık rejimler gibi yapay, zorlama, baskı ve zorbalık olmayıp, insanın fıtratına, duygularına ve doğal yapısına ve sağ duyusuna uygundur.

Çünkü demirin, çimentonun, milyarlarca kum taneciklerinin ve diğer yapı malzemelerinin kendilerinden var olup, plânsız, projesiz ve ustasız, mühendissiz, tesâdüf ve rastlantılarla bir araya gelerek kocaman sarayları oluşturduklarını iddiaya kalkışmak, ne derece delilik ve saçmalık ise...

Milyarlarca yıldızların kendiliklerinden var olup, plânsız, projesiz, yaratıcısız ve yöneticisiz tesâdüf ve rastlantılarla bir araya gelerek, kâinattaki denge ve düzeni oluşturduklarını iddiaya kalkışmak, daha delilik ve daha saçmalıktır.

Dünya, Ay, Güneş ve Yıldız'lar arasındaki mesâfe dengesini koruyan çekim gücü, kendiliğinden oluşan bir güç müdür?

Bir tek insanın bedeninde ayrı, ayrı türlerden oluşan 30 trilyona yakın canlı hücreleri kim yaratmıştır?

Bir bedende çift olan organlara, meselâ iki göze, iki kulağa, iki böbreğe, iki kola, iki ayağa eşit sayıda ve aynı tür hücreleri sevk ve idare eden kimdir?

Hayvanları yönlendiren içgüdü nedir?

Yumurtadan çıkan piliç, düşmanlarını nasıl tanır?

Kocaman inekten korkmayıp, kediden korkması ve uçan kuşlar arasında kartal ve doğan gibi kuşları ayırt edip tanıması ve korkması, hangi ilim ve hangi mantıkla açıklığa kavuşturulabilir?

İnsanları yönlendiren akıl ve ruh nedir?

Kan pıhtısı ile başlayan, çeşitli kimyasal ve fiziksel değişime uğradıktan sonra, genel anatomisi oluşan bedensel yapımızın insan şeklini alışında, cinsiyetimizin belirlenişinde, saçlarımızın, gözlerimizin renginden parmak izlerimize kadar, bedensel yapımızın oluşumunda zerre kadar etki, yetki ve seçeneğimiz var mıdır?

Yaratılışı, doğumu, yaşamı ve ölümü elinde olmayan ve kendi kaderini kendi belirleyemeyen insanın, madde ve madde ötesi bütün varlıkları yaratan, yöneten ve dilediği gibi yönlendiren yüce Allah'a "KUL" olmaktan başka bir seçeneği var mıdır?

Bu apaçık gerçekler karşısında putlarını savunamayanların, fikir özgürlüklerini kısıtlayarak ve hukuku kullanarak müslümanları susturmaya kalkışmalarının anlamı nedir?

Eski çağlarda yaşayan müşriklerin, inkârcılık ve putçuluk hareketleri, "küfr-ü cehlîden" (bilgisizlikten) kaynaklanıyordu. Bilim ve teknolojiden yoksun olan o devrin müşrikleri, bilmedikleri için inkâr ediyorlardı.

Ama inkârla iş bitmiyordu. Çünkü fıtratlarından kaynaklanan inanç baskısı ve bundan oluşan ruhsal bunalım, onları inanca zorluyordu.

Yoğun inanç baskısından ve ruhsal bunalımdan kurtulmak için, yağmurdan kaçarken, doluya tutulmuşlar ve gökyüzündeki parlak yıldızları, Ay'ı ve Güneş'i yeryüzünü yöneten ilâhlar olarak kabullenmişler ve onların adına diktikleri taşlara tapınmaya başlamışlar.

Çağımızdaki putçuluk hareketleri ise, küfr-ü cehlîden, yani bilgisizlikten değil, küfr-ü inâdîden, inatçılıktan kaynaklanmaktadır.

Eski çağ müşriklerinin çarpılırım korkusu ile başlarını kaldırıp bakmaya korktukları yerlere, çağın insanı bilim ve teknoloji ile çıkmıştır.

Uzaya yerleşen, Ay'da yürüyen ve yıldızlara doğru tırmanan çağın insanı, Ay'ın, Güneş'in ve Yıldız'ların ilâh olmadığına ve olmayacağına kesinlikle inanmıştır.

Tapınılan taşların ve diğer maddelerin aslını oluşturan elementleri ve elementleri oluşturan atom yığınlarını didik didik araştırmış ve atomun çekirdeğini parçalayarak yeryüzünün hâlifesi olduğunu ve madde üzerindeki hâkimiyetini kanıtlamıştır.

Akıl, bilinç ve irade gücünden yoksun olan ve insanın elinde bir oyuncak olan maddenin ilâh olamayacağı gerçeğini açıkça ortaya çıkarmıştır.

Bu ilmî gerçeklere ve kesin belgelere rağmen hâlâ putçulukta direnen ve taşların önünde saygı duruşu yapan çağın müşrikleri, gerçekte taş devri insanının çok gerisinde kalmaktadırlar.

Taş devri müşrikleri, Dünya'dan daha büyük ve daha güçlü enerji kaynakları olan Güneş'i ve Yıldız'ları ilâhlaştırıp, onların adına diktikleri taşlara tapınırken...

Çağın müşrikleri, kendileri gibi hücre yığınından oluşan ve ölünce çürüyüp toprağa dönüşecek olan kişileri ve onların görüşlerini ilâhlaştırıp, onların adına diktikleri taşlara tapmaktadırlar.

Bu dünya imtihan alanıdır. İman ise gaybîdir. Bazı gerçekler gizlidir, gelip insanın yüzüne çarpmazlar, düşünenler, ancak akıl duygusu ile o gerçeklere ulaşabilirler.

Yüce Allah, Kur'an'da;"Ey akıl sahipleri.." diye, akılları, düşünmeye ve gizli gerçeklere ulaşmaya davet ediyor.

Evet, bu dünya imtihan alanıdır ve Ahiret'in tarlasıdır. Gerçekte ceza veya ödüllendirme yeri değildir. Bu nedenle kıyamete kadar îman ve küfür kesintisiz devam edecektir.

Yüce Allah, inkârcı kâfirlerin ne rızkını keser ve ne de onları hemen cezalandırır.

Ancak, Yüce Allah'ın kesinlikle af etmediği, Ahiret'e ertelemediği ve bu dünyada şiddetle cezalandırdığı bir suç vardır;

O da zulümdür. Küfür devam eder, ama zulüm devam etmez.

Hıristiyan ve Yahudi fanatiklerin başlattığı İslâm düşmanlığını, halkı müslüman olan ülkelerde söz ve yetki sahibi olan sahte lâikler uygulamaya kalkışırsa ve müslümanlara zulüm ve zorbalığa yeltenirlerse..

Şu gerçeği unutmasınlar! Bu zulüm hem insanlığın ve hem dünyanın felâketlere uğramasına neden olur.

Çünkü, peygamberimizden önceki dönemlerde her kavme (topluma) ayrı, ayrı peygamberler gelirdi.

Hangi toplum peygamberine ve o peygambere iman edenlere, baskı, zulüm ve zorbalığa kalkışırsa, Allah yalnızca o toplumu helâk ederdi.

Nitekim Lût kavmini helâk etmeye giden melekler, Hazreti İbrahim'e uğramışlar ve Lût kavminin helâk edileceğini bildirmişlerdi.

İnsanlar kabullensin, kabullenmesin, Allah'ın şahitliği yeterlidir ve Hazreti Muhammed, tüm insanlara gönderilen son peygamberdir ve günümüzün koşulları çok farklıdır.

Hepimiz aynı uzay gemisinde yaşama zorunluluğundayız. Lütfen, yan yana ve birlikte yaşamasını öğrenelim.

Keser gibi yongaları yalnız kendimize yontmayalım. Balta gibi ortadan keselim.Yani adaleti eşit uygulayalım.

Kimsenin inancına, inancını öğrenmesine ve inancı doğrultusunda yaşamasına karışmayalım ve "Sizin dininiz sizin ve bizim dinimiz bizim" ilâhi emrini uygulayalım